Yeminle sinirden gülüyordum. Bahçe kapısından girdiğim gibi, insancıkların gözlerindeki dalgacı, meraklı, acınası bakışların hepsi üzerimdeydi. Kafasını koparamayacağım her birine el sallayıp, köşeyi döndüm.Kendisi duvara yaslanmış sigarasını sömürüyordu. Allahtan tek başınaydı çünkü yanında biri olsa nasıl yapardım bilmiyordum. Konuyu temelden çözmek için onu ikna etmem gerekiyordu. Ve bunun için de kendime mukayyet olmam.
Sanki kürsüden çok önemli bir konuşma yapacak gibi boğazımı temizledim. Tek dudağı yukarı kıvrılsa da olduğum tarafa bakmadı.
"Anneme mesaj atmışsın."
Gamsız bir edayla dudağındaki sigaradan derin bir nefes çekip, yukarı doğru üfledi. Yüzünü daha net görebilmek için önüne geçtim. Tam karşısındaki duvara yaslandım. Ancak o zaman kısa bir bakış atmaya tenezzül edebildi.
"Konuşmamız gerek. Senin yüzünden iki saat azar üstüne azar yetmedi bir de ayar yedim."
"Öyle mi?"
"Öyle. Sorun çıkartırsam ev hapsi verecekler. Bilgisayarımı alacaklar. Geçen hafta sırf iki poster karaladım diye üç gün oda hapsi yedim. Durum ciddi."
Başını sallayıp, "Peki." dedi. Anlaşılan daha açık olmam gerekiyordu çünkü tek beyin hücresiyle doğal bir anlama kıtlığı çekiyordu.
"Yani demem o ki, ne yaparsan yap kendi rızanla gitmişsin gibi davran. Annem sen söylersen inanır."
"Şimdi şöyle bir düşündüğümde benden bir iyilik istiyormuşsun gibi geldi. Sorun şu ki, benim hiç iyilik yapasım yok."
"Gerçekten bana iyilik yapacağını düşünüyor olamazsın. İkimizin de menfaatine olduğunu biliyorsun."
"Ama nedense senden aldığım elektrik öyle gelmiyor. Sanki yalvarıyor gibisin."
"Şerefsizlik yapma Özgür. Bizde kalmanı istemeyen tek benmişim gibi bir hava estirme bence. Yanlış mıyım?"
"Bilmem. Buradan baktığımda boku yemişsin gibi görünüyor. Yanıma gelene kadar kendi kendini yemişsindir kesin. Şimdi de, yalvarma demeyelim de ricada bulunuyorsun. Ne yapsak?"
"Rica mı? Siktir git Özgür. Sen de benim kadar bizde kalmak istemiyorsun. İkimizin de faydasına. Şimdi sanki sırf benim için gibi zırvalama bence."
Yüzüme baka baka kısık bir nefes daha çekip yavaşça saldı. "Benim adıma konuşma çilli."
"Bizde kalmak için can atıyorsun yani, öyle mi?"
Dudaklarının arasında bitmek üzere olan dalı çekip arkasındaki duvara bastırdı. Ortadan ayrılmış kahve saçlarını geriye doğru itip, dudaklarını öne iterek, tartar gibi başını salladı. Öyle dikilip, devam etmesini bekliyordum. Sakin bir edayla arka cebine uzandı. Bir dal sigara daha çıkardığında dayanamadım.
"Zil çalacak şimdi."
"Bekleme yapma o zaman."
Tereddütle yana, bahçe tarafına bakıp tekrar ona döndüm.
"Anlaşmamız lazım."
"O zaman başka kelimelerle bir daha dene. Mesela lütfen' veya özürle başlayabilirsin. Ki kabul edecek gibi hissetmiyorum."
"Amın evladı, neyini anlamıyorsun? Götlük yapmanın zamanı mı şimdi? Aynı evde kalacağız lan yoksa. Ara kadını Batu'da kalmak istediğini söyle. Ulan benim başıma gelse, sizde kalmaktansa yeminle evsizler gibi köprü altında yatıp kalkar yine o kapıdan girmezdim."
"Ki ben yüzüne defalarca kapanan kapıdan tekrar tekrar girmeye çalıştığını çok net hatırlıyorum."
"Sen var ya. Sen hayatımda gördüğüm en adi en karaktersiz şerefsiz piçsin. Hayatımdaki en büyük pişmanlık senin gibi birini arkadaş sanmam oldu. Ama biliyor musun, çocuktuk lan. Bak geri zekalıydım o zamanlar. Kabul ediyorum. Tamam mı? Ne istiyorsun söyle? Kabul. Yapacağım."
Ateş saçan gözleri sessizce yüzümü turladı. İçimde böyle derimi yırtıp çıkmak üzere savaş veren bir canavar vardı sanki. Öyle bir öfke peydahlanmıştı ki üstüne atlamamak için gerçekten zor duruyordum.
"Beklediğimden daha çok içerlemişsin. Fakat benim senden istediğim hiçbir sikim yok. Şimdi izin ver huzur içinde sigaramı içeyim."
"Yapmayacaksın yani? Öyle mi? Anneme iki kelimelik açıklama yapıp şu işi bitirmeyeceksin."
Uzun sayılacak bir süre gözlerime bakıp, ifadesiz bir şekilde "İşim olmaz." dedi. Sigarasını yakarken bile gözlerini üstümden çekmemişti.
"Doğru, işin olmaz. Bilmem mi?" mırıldandığım anda alayla kıvrılan dudaklarına indi gözlerim. Neyi ima ettiğimi hemen anlamıştı tabii.
"E eşek değilsen bugüne kadar anlamışsındır. Ha pişmansan orası başka."
"Pişman mı? Hayattaki tek pişmanlığımı az önce söyledim. Güney hep haklıydı. Senden adam olmaz, neyse."
Kafasını duvara dayamış, yukarıdan dümdüz yüzüme bakıyordu lakin gözlerinden anlık geçen ateşi yakalamıştım. Pis bir gülümseme ile ağzını yaydığında, gerilimden dilim damağım kurumuştu ve zorlukla yutkunup, ellerimi kot ceketimin cebine soktum.
"Sana bakıyorum ve ne görüyorum biliyor musun?"
"Ne görüyorsun?"
"Kıvranıyorsun. Acınası haldesin. Ama acıyasım da yok. Bir ses kulağımın arkasında vızıldayıp duruyor gibi."
"Ben mi acınası haldeyim? Cidden bir şey soracağım. Ne bok yedin de Hümeyra teyze bile dayamadı da seni saldı? Hayır hak veriyorum, benim çocuğum olsan, olmadı bu diye geri yollardım. Ki seninkileri pek etrafında göremiyorum. Merak ettim be kanka? Naptın, açılsana bana?"
Yüzünden silinen alaycı sırıtış şimdi bana sıçramıştı. "Çekinme lan söyle. Aramızda. Eskinin o kadar hatırı var."
Parmaklarının arasında yeni yaktığı sigarayı kafama doğru fırlattı ve aynı anda üç büyük adımla önüme vardı. Kafasını hafif öne uzatırken yüzünde düz bir ifade, gözlerinde psikopatça bir ışıltı vardı. Az sonra öldüreceği avını yakalamış gibi bakıyordu gözlerimin içine.
"Yok." Dedi ruhumu delercesine bakarken. "Demek ki yanılmışım. O kalın kafan yıllardır hala almamış. Yazık."
"Neyi almadı? Ne diyorsu-"
Elini omzuma yerleştirip ta dibime kadar girdiğinde cümlemi yutmak zorunda kaldım.
"Aramızda diyorum. Eskinin zerre hatırı yok çilli. Çıkar beni artık o takıntılı zavallı kafandan."
Elini hınçla itmeye çalıştığımda, hızlı davranıp beni yana doğru savurdu. "Ayrıca düşündüm de şimdi. Hülya teyzemi kırmak içimden hiiiiç gelmiyor. Bir süre bana katlanacaksın." göz kırpıp uzaklaşan bedenini izlerken, kulaklarım kendi böğürtümle çınlıyordu.
*
İki zıt kutup birbirini ...miş😁💕🌼
Muaaah