38

197 38 2
                                    

Özgür




"Beni çağırmışsın?"

"Naber Güney?"

"İyi. Neden çağırdın beni?"

"Direkt konuya gir diyorsun. Olur tabii. Nasıl gireyim konuya Güney? Döverek mi, yoksa söverek mi? Sövüp sonra da girişebilirim?"

"Noluyor ya sabah sabah?"

"E söyledim ya. Bugün bir keyifli kalktım. İçimden geldi, kendimi şımartacak ufak mutluluklar peşindeyim."

Sikik bir gülüşle, gamsız ifadesini takındı. "Ruh hastasısın. Neyse ders başlayacak şimdi. Kısa kesersen iyi olur."

Benim de dudaklarım kıvrıldı. Sigarayı kıstırıp derin bir duman çektim.

"Konu başlığımız Ali."

Hissettiğini tahmin ediyordum. Köpek gibi koşturup gelmesinden belliydi. Yine de bir umut başka bir mevzu çıkaracağımı beklediğini de görüyordum. Bozulan duruşu, az önceki yapmacık kendinden eminliğinin dağılışı, düşen omuzları, hepsi bende gülme hissi uyandırıyordu. Gülerek ebesini sikmek istiyordum.

"Ali'nin senle ne alakası olabilir?" derken içe kaçan sesine doğru kısa bir adım attım.

Dudaklarımı bilmem diye yamulturken, o da iyice köşeye siniyordu. "Sence?"

"Amma takıntılı adammışsın. Düşemedin yakasından, anlamadığımı mı sanıyorsun."

"Neden öyle düşünüyorsun Güney? Neden en yakın arkadaşımın yakasından düşmem gerekiyormuş?"

Sigardan bir nefes daha çekerken gözlerini kaçırmıştı. Dumanı ciğerimin dibine kadar soluyup, dışarıya boş hava üfledim.

Bunları yaparken gözlerimi kırpmadan onun yavşak yüzünü izliyordum. Adama bakmak bile midemi bulandırıyordu. Gözlerimin içine baka baka kurduğu cümleler yine kulaklarımda çınlarken sakin kalmak zordu.

"Benim en yakın arkadaşım."

"Diyorsun?"

"Öyle olduğunu biliyorsun?"

"İnsan en yakın arkadaşını siker mi?"

Evet, bir gülme gelmişti çünkü henüz o aşamaya kadar gitmemiştik ama eğer her şey yolunda ilerlerse, uzatmadan emin adımlarla oraya doğru ilerliyorduk. Dudaklarımı büzüp "Pardon." Dedim. Sigaradan bir nefes daha çektim.

"Bir an kafam dağıldı. Ne diyorduk? He, en yakın arkadaşın. Sen dostum dediğin adamın ebesini siktin. Keyfini sürdün maaşallah, şimdi ödemeyi alalım."

"Ben mi ebesini sikmişim? Kafan karışmış cidden. Ben olmasam hayatını bok edecektin."

"Allah allah. Bak çok merak ettim. O nasıl olacaktı?"

"Şimdi beni konuşturma."

"Rahat ol." Böyle uzatarak söylerken, yaklaşıp omzunu tuttum. "Konuş. Aydınlat beni. Filmin sonu zaten belli, vaktimiz var."

"Senin baban hapiste değil mi!"

"Öyle."

"Genişliğe bak. Genetik tabii böyle şeyler. Katil babanın psikopat oğlu."

"Ne hapsi?"

Arkamdan gelen sesle, kafamı çevirdiğimde, çillinin şaşkın bakışları ikimiz arasında gidip geliyordu.

"Kim hapiste?"

Güney dallaması az önceye nazaran bir özgüvenle bana dönüp, "Buyur." dediğinde yukarıya bakıp sırıttım.

Hepimizin bildiği gerçeği ulu orta konuşmak, hele hayatımdan, bir daha geri almamak üzere çıkardığım babamın muhabbettini yapmak gibi bir niyetim yoktu.

"Babalardan konuşmaya gelmedik. Babaların karaktersiz oğullarından konuya girmiştik, oradan devam edelim."

"Bir saniye, bir saniye. Ben kaçırdım. Kim hapiste?"

Bıkkın bir nefes bırakıp Ali'ye döndüm. "Babamdan beni vuracak aklınca. Neymiş babam katilmiş. Neyse konuyu dağıtmayalım."

"Özgür, Önder amca nerede şu an?"

"Henüz çıkmadı çilli. Layıkıyla hala kodeste hesabını ödüyor." Ekim'de olası erken tahliyeden hiç bahsetmedim. Beraberinde başka konuları getirecekti ve hazır değildim.

"Ben şu an... Ben... Ne zamandır?"

"Of çilli. Hafıza kaybı mı yaşadın? Neyi eşeliyorsun? Hem sen nereden öğrendin burada olduğumuzu?"

"Batu görmüş de... Önder amca hapiste mi?"

Anlamadan yüzüne baktım çünkü ya hafıza kaybı yaşamıştı ya çok pis rol kesiyordu, saçma bir haldeydik... Bir yanlışlık vardı, çünkü cidden bi sikimden haberi yok gibiydi de.

Yanıma doğru gelip, "Baban ne zaman, yani, neden hapiste? Ben... ben bilmiyordum." Güney'e döndü. "Sen biliyor muydun?"

"Babam avukat olduğu için,"

"Dur bir dakika." Tekrar bana döndü. "Bir tek ben mi bilmiyordum? Bana söylemediniz... Onca zaman..."

Kafam iyice çorbaya dönmüştü. Yıllardır aramızda geçen didişmelerde en çok babamdan vurduğu zamanlar delleniyordum. En çok babam olacak insan müsveddesini zikrettiğinde dozu arttırıyordum. Yıllarca, ulan yıllarca birbirimizi kırıp durmuştuk ve benim en kuvvetli dayanaklarımdan biri de, gözüme baka baka beni en yumuşak karnımdan vurmasaydı.

"Bir dakika."

Yüzümü ovuşturup, duvar tarafına adımladım. "Çilli," tekrar ona dönüp, "Sen babamın hapiste olduğunu bilmiyor muydun?"

Kafasını iki yana sallarken aşırı sarsılmış görünüyordu.

"Anlamıyorum. Onca zamandır. Tamam bir dakika. Nerede sanıyordun peki?"

Duraksayarak gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. Ama kafasında başka şeylerin dolaştığı belliydi. Biraz sonra, kendine gelir gibi olduğunda, "Bilmiyordum Özgür. Ben yalnızca, yani gitti sanıyordum. Annenle kavga edip, ne bileyim boşandılar falan sandım. Onca zaman..." duvarın oraya gidip yere çömeldi. "Onca zaman hiçbir fikrim yoktu. Ettiğim laflar... Özgür, gerçekten bilmiyordum. Bana bir saniye ver,"

Güney'e yan bir bakış attığımda iyice sindiğini ancak fark edebildim. Çilli ise afallamış bakışlarla bana bakıyordu.

"Ben şu anda. Başıma ağrı girdi. Ne diyeceğimi bilemiyorum ki."

"Ben gidiyorum o zaman."

Şerefsize doğru adımlayıp, yüzüne sert bir yumruk attım.

"Seni burada öldüreyim mi?"

Ali'nin "BIRAK." diye yankılanan sesi bana ulaştığında ise ne ara sıktığımı hatırlamadığım elimi boynundan çektim.

"Sakin olacak mısın?." Deyip yanıma geldi. Beni tutup duvara yasladı.

"Şu işi düzgünce konuşacağız tamam mı?"

"Bilmiyordun."

"Bilmiyordum."

"Vay anasını."

Tam olarak çözemiyordum ama, galiba öfkeden patlayacak gibiydi. Bir o kadar da üzgün. O sert bakışlarını aşağı düşürüp, tekrar uzaklaşmak üzere adım atan Güney'in sırtına diktiğinde, artık elimden bir şey gelme sınırını aştığımızı anlamış olmuştum.


*

Dönersen Islık ÇalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin