29 HaziranAli
"Uyuyamadın mı?"
Camın pervazında oturmuş, karanlık gökyüzüne bakıyordum.
"Uyandırdım mı seni?"
Altında baksırı, üstünde bol bir eşofman üstüyle karşıma geçip, arkasına yaslandı.
"Yok. Ben de pek uyuyamadım. Napıyorsun?"
"Saat kaç oldu?"
"Beşi biraz geçiyor."
"Az kalmış desene. İki saate çıkmamız gerekiyor."
"Çilli, anlaşmıştık."
Üzgün sesine bakamadım bile. "Sigara varsa versene."
"Yapma."
"Canım istiyor Özgür."
"Canının istemediğini ikimiz de biliyoruz. Kendine işkence etmeye çalışıyorsun."
"Her şeye karar vermek zevkli olmalı."
Keskin bakışları yumuşayarak yüzümde dolandı.
"Sabahları biri ortamda sigara içse miden bulanır. Seni düşünüyorum."
"Kusura bakma, öyle alıştın tabii. Beni düşünerek karar vermeye. Ama artık bıraksan iyi olur. Ne de olsa bundan sonra kendi kararlarımı bizzat almak durumundayım. Değil mi?"
"Anlaşıldı. Ben sana sigara vereyim."
İstemeye istemeye, yerdeki kotuna uzandı. Arka cebinden çıkardığı paketi eline vurup, çıkan dalı bana uzattı.
"Ateş?"
Bir kaç saniye yüzüme bakıp, odaya adımladı. Az sonra yanıma gelip sigaramı yaktı.
"Üşümüyor musun böyle?"
Üzerimde bir şey yoktu. Yine de serin gelmiyordu.
"İyiyim. Sabah serinliğini severim."
"Bana da versene bir nefes."
Derin bir nefes çekip, ona uzattım.
Hafiften gelen öksürükle, boğazım gıcıklandı. Haklıydı. Normalde sabahları asla sigara içmezdim. Ne komik. Normal mi kalmıştı sanki hayatımda. İki saat sonra şu kapıdam çıkıp, belki de bir daha dönmemek üzere gidecekti. Yeni normale alışma fikri bile midemi bulandırıyordu.
Elini saçlarının arasına daldırıp, tek kolunu göğsüne yasladı. Derin bir nefes çekmesini izleyip, dışarıya çevirdim bakışlarımı. Şu görüntü bile acıtıyordu. Gördüğüm resim önemli değildi, şu an bile önemli değildi artık, bir daha burada olmayacağı, bir daha gecenin bir yarısı uyanıp, aralık pencerenin önünde aptal şeylerden konuşup, birbirimizi kızdıramayacak olma fikri, özlediğim zaman sarılamayacağım... özetle iki saat sonra, yüzlerce kilometre uzaktaki yeni yaşamının ilk adımını atacaktı ve ben...
"Ne düşünüyorsun?" Uzanıp elimi tuttu. Gözlerim yanıyordu.
"Hiçbir şey. Heyecanlı mısın?"
"Sence heyecanlı mı görünüyorum?"
Kısa bir bakış attığım anda, çektiği acının yansımasını gördüm gözlerinde. Yine de kızgındım. Kendimi ne kadar tembihlersem tembihliyeyim, olmuyordu. Boğazıma kadar batmış durumdaydım. Birini kalbinin en derinine sakladıktan sonra, ellerinle serbest bırakamıyordu insan. Ve acı çekerken, başkasının da yandığını görmek zordu. En azından o söyleyene kadar.