Özgür
"Şunu tutsana."
"Belim ağrıyor. Mola verelim."
"Çilli, valla üşenmem, inerim aşağı, döverim seni."
Elimdeki matkabı alırken hain bir gülüş geçti gözlerinden.
"Dübeli ver."
"Bir saniye. Nereye koydum acaba? Kaç numaraydı?"
Dilimi dişlerimin arasından geçirdim, adam dünyaya bana azap çektirmeye gelmişti, "İki numara. İki saniyen var."
"Sert çocuk, kızma hemen. Cebime mi koydum ki acaba?" Ceplerini karıştırmak için matkabı koltuğun üstüne bıraktı. "Napıyorsun oğlum, hadisene."
Arka cebine, ön cebine tekrar tekrar bakıp, masum bakışlarına kanacakmışım gibi yüzüme baktı.
"Mutfaktaki masada bıraktım galiba."
"Geri zekalı mısın Ali? Mutfak ne alaka?"
"Ya hemen kızma, az önce su almaya gittim ya."
"Yok abi sen beni delirtmek için bilerek yapıyorsun."
"Amma büyüttün be. Sanki gören de dünyanın kaderi çakacağın çiviye bağlı sanacak. Alt tarafı götü boklu iki raf takacaksın."
Arkasını dönüp yürümeye kalktığında, "Ulan nereye? Senin yapacağın işe sokayım çilli." Diye bağırdım. Hiç oralı olmadan "Masaya bakacağım bekle orada." Dedi.
Hayır, Hülya teyzeye söz vermesem hayatta girişmezdim. Ve şimdi girişmek istediğim tek şey bir adet çilliydi. Tabiri caizse döve döve... Neyse, merdivenin üstünde olur olmaz şeyler düşünmek pek de akıllıca olmayacaktı.
Az sonra elinde dübellerle içeri girdi.
"Buldum! Ama cidden çok yoruldum lan."
Yüzümü ovup, tek elimle tuttuğum rafa döndüm. Söküp at diyordu şeytan. Kafasına. Dikildiği yerde hiçbir bok yapmamış, işin ucundan bile tutmamıştı.
"Çok yıprandın, sen de haklısın."
"Şunları al da, hangisi doğru anlamadım. Ayrıca yalakalık yapacağım diye götünü yırtan ben değildim. Annem de sonra usta çağrabilirdi. Sen istedin dangalak."
Dilimi ısırarak ona döndüm. Kafasını kaldırmış, sırıtık bir suratla bana elindekileri uzatıyordu.
"Pis sınırdayım."
"Bakışa bak. Sakin ol rocky. Al şunu da, işi bitir bakalım. Sonra atar yaparsın."
Eline bakıp, tekme atmamak için derin bir nefes aldım.
"Seninle iş yapanın."
"Valla bak yevmiyenden keserim."
Üst rafın tek tarafını çoktan sabitlememiş olsam... şöyle bir rafa baktım. Sonra çilliye. Elini dudağını üstüne götürmüş, omuzları titreyerek sessizce gülüyordu.
Sonra tekrar rafa baktım. Eğer bırakırsam, duvarın sıvasını da yanına katarak düşmesi muhtemeldi.
"Usta! Amma düşündün-"
Rafı bıraktığım gibi merdivenden aşağı zıplayıp, karşısına geçtim. Arkamdan düşen rafın gürültüsüyle, irkilen gözleri duvarla aramda gidip geliyordu.
"Abovv. Çok mu kızdın be?"
Gözlerimi kısıp kafamı ileri yüzünün önüne doğru uzattım. Kızmak ne!? Kudurmuştum resmen.
"Napayım şimdi?"
"Annem belamızı sikecek, duvara bak."
Bir de dizlerine vura vura kahkahayı basınca gözüm karardı. Zaten dakikalardır merdiven üstünde belim çıkmıştı. Geçeceği taşağı güzelce iade etmenin zamanı çoktan gelmiş geçiyordu.
Ensesini tutup, elindeki dört numara dübelleri aldım. Yetmez gibi bir de yanlış getirmişti. Bir insan bu denli mal olamazdı ve bir yanım bilinçli götlük yaptığını söylüyordu.
"Hem de yanlış getirmişsin."
Yapmacık bir suçlu ifadeyle, hafif kıvrık dudakları aralandı.
"Tüh. Nasıl yapsak?"
Gözleri iki saniyede bir dudaklarıma düşmese az tutarlı olabilirdim.
"Cezayı hak ettim o zaman." Baştan çıkarıcı ses tonu kulağıma dolduğu anda, altta ufak bir seğirme gerçekleşti.
"Çilli?"
"Efendim? Efendim."
"Ne yapmaya çalışıyorsun?"
Dudaklarıma doğru yaklaşıp, "Bağışlayın efendim. Siz nasıl uygun görürseniz, onu yapmaya çalışıyorum."
Eli de ağzı gibi uslu duramamış, şortumun önünde dolanıyordu. Kupkuru olan boğazımı ıslatmak için yutkundum.
Ulan hiç işimin olmayacağı denizlerde dahi, alt takımları taş ediyordu.
Bu saatten sonra değil bdsm, alfabenin tüm harfleri gelse fark etmezdi zaten.
Kalkana laf geçiremeyeceğimi kabullenmiş, ensesini canını çok yakmayacak bir kuvvetle sıkarak bıraktım.
"Eşofmanını indir."
Işıl Işıl gözlerle "Nasıl isterseniz. Efendim." deyip tek kerede baksırıyla, yeşil eşofmanı yerle buluştu.
Şaşkınlığımı saklayamadan, mal gibi kaldım bir kaç saniye.
Ama maksimum bir kaç saniye çünkü iradeyi ele geçiren yerler sağ olsun, akıl mantık çok lazım olmayacaktı.
Kısa bir an şaplak atmayı düşünsem de, elimin fikri başkaydı.
Uzanıp yarı sertliğine kavradım ve hırıltılı sesimle "Aferin." dedim. Dik bakışları anında titrerken, hızlanan her hareketimde ara ara gözleri kapanıyordu.
"Gözlerime bak."
Hızla kalkan göz kapaklarının altında parlayan irisleri aldığı zevkten iyice kararmıştı.
Teması kesiğim anda bir şey söylemesine izin vermeden ağzına eğildim. Çenesinden tutarak nefesini kesene kadar öpüp, dizlerimin üstüne düştüm.
Aptal bir ifadeyle beni izliyordu.
"Ben gelebilirsin diyene kadar gelmek yok." dediğimde tereddüt etse de başını salladı.
Kalkan tek kaşımla beraber, "Tamam. Efendim." dedi.
Sonunda kafayı yiyecektim. Zaten şimdiye kadar yemediğimi ispat etmem de zordu.
Sonuçta iki saatliğine alışverişe gitmiş anne babasının evlerinin, direkt salonlarında yaptığım şeyin mantık sınırlarında pek bir yeri olduğunu sanmıyordum.
*
Bölüm adı 'ŞAPLAK' 💀💀💅🏻