32

424 66 11
                                    

Ali




"Ne yapıyorsun?"

Panonun önünde dikilmiş, dikkatle duyurulara bakıyordum. Sesin geldiği tarafa doğru, tam yanıma döndüğümde, bana doğru ağırlığını vermiş,  kollarını arkasında bağlamış, tüm ciddiyetiyle o da panoya bakıyordu.

Yüzüme yayılan sıcak bir gülümseme ile, "Sen anlamazsın." dedim.

Elimde tuttuğum, özenle icra edilmiş sanat eserlerinden tekini açıp gururla sırıttım.

Omzumun üstünden, çizdiğim resme kısa bir bakış attı. Gülmemek için yamulan ağzını kırmak hiç de fena bir fikir gibi gelmedi o an.

"Bence İhsan hocayı delirtip, ceza almaya değmez. Tabii sen yine bildiğini oku."

"Beni toplumun anlamaması sorun değil kanka. Biz dokuz köyden kovulsak da geri basmayız."

Yüzüme doğru dönüp, bu sefer ağzını yaya yaya sırıttı. "Çilli." sesini alçaltarak kulağıma eğilmişti.

"Mallık seviyen bende azgınlık yapıyor."

İşte diyorum. Herifin aşırı ciddi sorunları vardı. Bir keresinde dengesizdi. İkinci olarak ulu orta hiç çekinmeden böyle konuşacak biri değildi aslında.

Tam kızacağım veya laf sokacağım, öpsem mi diye düşünürken buluyordum kendimi. Demek benim de ciddi sorunlarım vardı.

Boğazımı temizleyip bir adım yana kaydığımı görünce iyice gevşek bir gülüş yayıldı sikko suratına.

"Şişt, beş dakika üst kata çıkalım mı?"

Etrafa bakınıp, "Hayvan hayvan konuşma biri duyacak beyinsiz." diye uyardım.

Uyardım ama ben de matah bir halde değildim doğrusu. Anında alt taraflarda oluşan ufak kıpırdanmalar ile içimden kendime söverken, "beş dakikacık?" diye diretti.

Tabii, evde fırsat bulduğumuz her anı öpüşerek geçirdikten sonra şimdi okul sınırlarında gel de uzak dur. Öyle kolay olmuyordu.

"İyice gitti senin kafa,"

"Kısa geldiyse," sert bakışlarımı görüp hayvan gibi bir kahkaha bastı.

"Tamam lan tamam. Şaka yaptım. Merak etme bir şey yapmayacaktım. Tabii şimdilik. Neyse, kahvaltı yaptın mı?"

"Beraber yaptık ya!"

"İki dakika fazla uyuyacağım diye bir lokma ekmekle çıkmadın mı tembel hayvanı?"

Hakareti duymazdan gelip, elimdeki rulo halindeki kağıtları omzuna vurdum.

"Ne yapsan gözümden kaçmıyor' diyorsun?"

Kağıtları avucumdan çekip kafama indirdi. "Oğlum bak, seni-"

"Oo! Kavga mı var?"

Dağhan ikimizin arasına girip, beni iterek kolunu arkadaşının omzuna sardı.

"Napıyoruz kanki? Çilli mi dövüyoruz?"

Esneyerek sorduğu soruya normalde kızıp bir laf sokmam gerekiyordu ama tam yanındaki dallama, gözlerini üstümden çekemeden, büyülenmiş gibi suratımı izlerken biraz zordu. O yüzden yapabileceğim tek şeyi yapıp, elindekileri kaptım.

"Biliyorum yakışıklılığım çok fena ama her fırsatta bana yapışmak yerine, biraz kişisel gelişime falan odaklanırsanız ilerde toplumda kalıcı bir yer bulma şansınız olur." deyip arkama döndüğümde, Dağhan ayısının sesini duydum.

"E, gidiyor bu? Dövmüyor muyuz?"

Yalansız, Dağhan bile bir şirin gelmişti gözüme. İnsan aşık olunca değil ama... çünkü benimki platonik aşamada biraz ızdıraplıydı, aşkına karşılık bulunca veya öpüşüp koklaşınca, bi şekil toz pembe falan görünüyordu her şey.

"Bugünlük izin verdim. Sonra kendi bildiğim yoldan keserim cezasını. Sen rahat ol." Dediğinde ise arkama dönmeden kolumu kaldırıp, orta parmağımı huzurlarına yolladım.

Ne de olsa hala beni izlediğini biliyordum. Bunca sene aramızda süre gelen çoğu şey şekil değiştirse de şu atışmaların sona ermemesi bile, tuhaf bir şekilde hoşuma da gidiyordu.

Dediğim gibi, benim beyin de pek çalışmıyordu. Oraya gitmekteki asli görevimi unutup, üst kata çıkan merdivenlere yönelmemden bile belliydi.

Cebimden telefonu çıkarıp yazdığım kısa mesajın görülme hızı, en azından ikimizi de aptallık seviyesinde eşitliyordu.


*

💋

Dönersen Islık ÇalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin