Ali - italik
Özgür- bold-
"Bir şey mi arıyorsun?"
Yerimde sıçrayarak arkama döndüm. Evet arıyordum. Sıranın altına eğilmiş, küçük bir ihtimal de olsa terliğimi getirmiş olduğunu ummuştum. Meymenetsiz yüzünü ta dibime kadar sokmuş olduğundan geriye sendeledim ve kıçım sandalyeyle buluştu.
"Napıyorsun lan!"
Elindeki kendi öz terliğimi yüzüme doğru yaklaştırıp, gözlerimin önünde salladı. "Sabah sporu. Zinde kalmaya çalışıyorum." dedi kafamın üstüne orta sertlikte vurmadan önce.
Vurduğu yere dokunup, çantamı sıraya çıkardım.
"Yoksa onla mı kendini savunacaksın?"
"Keşke ölsen."
"Gitti bir dilek hakkı. Başka."
"Yok ol."
"Etti iki."
"Siktir git."
"Etti üç."
"Cin misin lan sen?"
Sınıftakiler çoktan sessizliğe gömülmüş, yan gözle baktığımda bir kaç kişinin fısıltı halinde bize kaçamak bakışlar attığını gördüm.
İyice yaklaştırdığı siyahları ışıldadı psikopatın. "Şeytan."
Ulan sınava girecektik. Gece tek satır kitap açmamıştım. Elini sertçe itip, "Öf. Çekemeyeceğim." dedim. Ayaklanmaya kalktığında tekrar üstüme doğru eğilip buna mani oldu. "Oyy çekemiyormuş. Napsak şimdi seni keyiflendirmek için?" Aslında çok bir boy farkımız yoktu ama her kaslı beyinsiz gibi şimdiye kadar yaptığı sporların ekmeğini yiyordu.
"Aranma uşağum. Abin meşgul. Terliği bırak yeter."
"E madem uşağum, üstünde horon tepiniyim kendine gelirsin. Valla uyar bana."
Ciğerlerimi şişirip sakinleşmeye çalıştım. Çünkü şu herifle ilgili en iyi bildiğim şeylerden biri, beni delirtmekten aldığı zevkti. Herifin sevgilisiyle sevişirken bile bu denli zevk aldığını sanmıyordum. Ha, düşündüğümden değil, çünkü düşünmek bile mide bulantısıydı.
"Sabah sabah beni görmeden güne başlayamıyorsun değil mi? İğrenç nefesin yüzünden kusmak üzereyim." ağzımı açıp kusar gibi yaptım. Aslında naneli sakız kokuyordu ama pislik bedavaydı. Yine de irkilmek şöyle dursun hönkürür gibi sesli bir gülüş çıktı boğazından.
Ben de kıvrık dudaklarımla, ifademi mümkün olduğunca sabit tutmaya çalışıyordum. Çenesini öne çıkarıp, bir kere daha vurdu kafama. "Sabah sabah seni gömmeden güne başlayamıyorum, evet. Ama ağlayacaksan affedebilirim?"
Hırlamamak için kendini sıkmaktan çatlayacaktım, ramak kalmıştı. Cidden patlamanın tam eşiğindeydim.
"Kız ağzın yamuldu sırıtacaksın diye. Rahat ol. Çok yakmayacağım canını." boynumu kütürdetirken hala dudaklarımı kıvrık tutmaya çalışıyordum ki artık başarılı olduğumdan biraz şüpheliydim.
"Kız babandır." diye yapıştırdım cevabı. En hassas noktası olduğunu düşündüğümden değil ama aklıma gelmişken de açtığım yoldan devam ettim. "Ha pardon kardeşim ya. Sende baba yoktu değil mi?"
Bir anda hissettiğim acıyla gözlerim yaşarmıştı resmen. Terliğin ucuyla öyle sert vurmuştu ki can havliyle ayağımı kaldırıp karnına geçirdim. Şimdi geriye doğru sendeleme sırası piçteydi. Karşı sıranın üstüne kapaklanmadan önce dengesini sağlayıp, üstüme atılmaya kalktığında eğilerek kafamı tekrar karnına geçirip, sürebildiğim kadar geriye sürdüm bedenini. Küfür kıyamet aramızda cirit atarken, ellerini koltuk altlarıma geçirip beni uzaklaştıramaya çalıştı.
"Siktim şimdi belanı!" diye kalkan yumruğu çalan zille birlikte arkadaşının koluna asılmasıyla havada kaldı.
İkimiz de nefes nefese birbirimize bakarken, arkamdan gelen biri beni geriye çekmeye çalışıyordu. Kim olduğunu ne duyacak ne görecek vaziyetteydim lakin Özgür ibnesinin kara gözleri üzerimden ayrılmış, şimdi daha bir öfkeyle başka tarafa kitlenmişti.
"Ali. Dur kanka. Hoca gelir şimdi." en yakın arkadaşım. Hani bir gün önce topuklayan. Güney, beni sıradan dışarı çekip, üstümü başımı silkeledi.
Onun yanındaki itlerinden biri olan Dağhan da onu dışarı sürüklemeye çalışıyordu tam bu esnada. Elindeki terliğimi görüp yine hiddetle ağzımı araladığımda, ta oradan nişan alıp terliği üstüme fırlattı. Yan yana durduğumuz için neredeyse Güney'in yiyeceği darbeyi iki kenara sıçrayarak savuşturduk.
Sınıftan çıkmadan önce arkasından, "Duru yengeye selam." diye bağırdım. Sırf ibneliğine kurduğum cümle işe yaramıştı. Gözlerindeki hiddetin şiddetlenmesi bende de tuhaf bir haz yaratıyordu.
"Arkanı kolla çilli. Elbet kavuşacağız."
"Çok isterdin değil mi? Rüyanda bile olmaz kanka."
Yani ne demiştim neden demiştim kendim de pek anlamamıştım. Kurduğum cümleyle aniden duraksadığında bir an yine üstüme zıplayacağını sandım. Bok bakışlarını da alıp siktirmesi üç beş saniyesini aldı.
Yıllardır aramızda süregelen nefret arşa çıkmıştı artık. Neden nasıl başladığını bile çoğu zaman unutuyordum.
Hayatımda tanıdığım en vurdumduymaz, en aşağılık, en çıkarcı, en en en şerefsiz insandı Özgür Yurdakul. Soysuzların en soysuzu. Adını bile anmak şöyle dursun, bir zamanlar arkadaş gibi bir şey olduğumuzu düşünmek bile kendimi tokatlama dürtümü coşturuyordu.
*
Uşaklarum da beni seviyiiii🌸🥳