41

185 34 1
                                    

Ali




"Siz oturun, ben dört bira kapıp geliyorum."

Masadan ayaklanıp, bara doğru ilerlemeye çalışıyordum. Cuma akşamına göre bile kalabalık olmasının nedeni, çıkan yeni gruptu. Loş ışık ve insan seli işimi hiç kolaylaştırmıyordu ve sonunda bara vardığımda, dirseklerimi rastgele bir bar taburesinin arkasına dayayıp, soluklanmaya çalıştım.

Göz ucuyla baktığımda, oradan barmene sesimi duyurma ihtimalim oldukça düşüktü.

Doğrulmak üzereyken, birinin "İyi misin?" diye sorduğunu duydum. En başta üstüme alınmasam da, kafamı çevirdiğimde bir çift mavi göz bana bakıyordu.

"Kalabalık harici evet."

Kız da benimle beraber gülümsedi. "Evet biraz fazla kalabalık."

"Ne dedin?"

Kulağıma doğru yaklaşıp, "Çok kalabalık. Yeni grup," sahneden yana işaret edip "Yıkılıyor." dedi. İşte buna karşı koyamazdım çünkü cidden iyilerdi.

"Öyle. Senin yerin miydi?"

Tabureden uzaklaşıp, şimdi baktıkça tanıdık gelen kıza alan açtım. "Evet. Ama rahat ol. Hemen oturmasam da olur. Sen ilk defa mı dinliyorsun?"

"Evet."

"Nora, solist. Kuzenim olur."

"Kuzenini tebrik ettiğimi söylersin. Harika iş çıkarıyorlar."  Tam bu sırada barda oluşan ufak bir boşlukla, fırsat kaybetmeden araya girdim.

"Çocuklar siparişleri bekliyor. Biraz daha oyalanırsam beni çiğ çiğ-"

"Çilli? Öykü?"

"Özgür?! Şaka mı? Oha diyorum. Sensin."

Ve mavi gözlü -güzel- kız şimdi kollarını Özgür'ün boynuna sarmıştı ki, arkamda biriken insanları iplemeden merakla onlara bakıyordum. Öykü mü demişti o?

Öykü...

İsmi bir yerden çıkaracaktım ki...

Özgür'ün eski kız arkadaşı!

Kısa bir süre çıkmışlardı. Başka okula gidiyordu ama bir iki çıkışta görmüştüm. Özgür kızın omzunun üstünden sonunda bakışlarımı yakalayabildiğinde, bir zahmet -sağ olsun- ellerini eski sevgilisinin belinden çekmeyi akıl edebilmişti.

Kendi aralarında 'ay seni gördüğüme inanamıyorum' 'oley ne güzel oldu!' 'Hala çok havalısın.' 'Yo sen daha havalısın.' Sikko muhabbeti bitince de sonunda beni hatırlayabildiler.

"Öykü, bu Ali. Hatırlar mısın bilmiyorum, hani-"

"Oha ve oha! Şu meşhur Ali?"

"Galiba o meşhur Ali ben oluyorum."

Elimi uzattım.

"Ben de Öykü." Özgür'e dönüp, "Eski bir arkadaş." diye tanıttı kendini.

"Memnun oldum."

"Ben de memnun oldum. Hem de çok. Demek artık beraber takılıyorsunuz?"

"Sayılmaz."

"Evet."

"Hahaha. Hala kavga dövüş devam anladığım kadarıyla."

İyice bozuluyordum çünkü arkamdan bok püsür konuştuğu belliydi. Hayır, ben de fırsat buldukça göt herife giydiriyordum, yine de uyuz olmuştum. Uyuz olmuştum çünkü kız baya baya çekici ve havalıydı. Ayrıca o uzuuunca süren sarılmaları gereksizdi.

Aynısını ben yapsam kim bilir ne yapardı?

"Seni görmek güzeldi Öykü. Bizimkiler bekliyor, Ali biraları aldın mı?"

Uşağın mı var ulan' dememek için arkamı dönüp siparişi verdim. Tüm o uğultuya rağmen beni siklemeden Öykü'yle muhabbete devam ediyordu, duyuyordum. Barmen musluğa dayadığı bardakları doldururken ben de öfkeyle doluyordum. Kıskanç falan değildim, hah, neyini kıskanacaktım hem, ama insanın gözüne soka soka, yılışık yılışık eski sevgilisiyle konuşmasını sineye çekecek kadar godoş da değildim.

Kendimi zorlayarak gülümsemeye çalıştım tekrar onlara dönerken ve ilk Özgür'le göz göze geldik.

Kafamla arkayı işaret ettiğimde, "Dur ben yardım edeyim." Diye arkamdaki bar tezgahına adımlamaya çalıştı.

Kendi biramı alıp, beyinsize yer verdim.

"Demek eski arkadaşsınız. Niye görüşmüyorsunuz artık? Senden hiç bahsetmemişti bana?"

Hala tatlı tatlı gülümseyen kıza haksızlık yapmak istemiyordum. Suç benim dallamadaydı. Önüne gelen her kızla bir geçmişi olduğu için, tedbiri elden bırakmak zordu.

"Hayat diyelim." derken içkisini ağzına dayadı. "Benden bahsetmemesine şaşırmadım çünkü... o kısa görüştüğümüz dönemde ağzından seni düşürmüyordu." Bana bakıp göz kırptığını sandım tam burada ama yanılmış da olabilirdim.

"Şimdi büyümüşsünüz. Sizi beraber gördüğüme, yani arkadaş olabildiğinize sevindim." kulağıma yaklaşıp, "Ne derler bilirsin. Büyük nefretler büyük... dostluklar doğurur. Şerefe." deyip elindeki şişeyi bardağıma vurdu.




"Ne garip kızmış şu Öykü."

Çocukların biralarını verip yanıma geçti.

"Evet. Ortamdaki tek garip kişi Öykü'ydü haklısın."

Dönüp profiline baktım. "Bana mı laf soktun?"

"Haşa. O nereden çıktı? Çok garipti hak veriyorum sana."

"Yüzüme baksana. Bana laf sokuyorsun anlıyorum."

Grup son notaları vurmuş, alkışlarla sahneden iniyordu. "Özgür?"

"Efemdim çilli?"

Bardağından bir yudum alıp, dudağının üstündeki köpükle bana döndü. Gözlerim anında o noktaya kaydığında, sırıtarak, dilini beyazlığın üstünde gezdirdi. "Ne diyordun?"

Dolgun dudakları öyle öpülesiydi ki, gözlerimi bir türlü o noktadan çekemiyordum. Üstüme doğru eğilip, "Napıyorsun çilli? Ulu orta seni öpmemi mi istiyorsun?"

Geri çekilirken zor bela, keyifle bana odaklanmış gözlerine bakabildim. "Anladım ben. Bir taşla iki kuş vuracaksın. Seni uyanık. Hem seksi dudaklarımın tadına bakacaksın hem de kainata bir mesaj. Akıllı bıdık." Tekrar önüne dönüp bardağı ağzına götürdü.

"Ne saçmaladın sen şimdi?"

"Merak etme. Gözüm senden başka kimseyi görmüyor. Eskiden de öyleydi, şimdi de öyle."

Kafamı ters yöne çevirirken, "Tam bit malsın. Ne alakaysa şimdi." diye söylendim. Elimin üstünde parmaklarını hissedene kadar da ona dönmedim.

Bana bakmıyordu. Elindeki bardağı ileri doğru kaldırıp, baş selamı verdiğini görünce de merakla o tarafa bakındım.

Öykü'nün gözleri, ikimizin arasında birleşmiş ellerimizle, ikimizin arasında gidip gelirken, ellindeki şişeyi kaldırıp, dudakları 'size' diye oynadı.

Galiba iyi kızdı. Zaten en başından belliydi. Sıcak kanlı, samimi biri olduğu. Ben de gülümseyip, biramı kaldırıp tatlı tatlı teşekkür ettim.



*

Dönersen Islık ÇalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin