19

635 86 20
                                    

Pişmanlık, insanın yaptıkları ve yapmadıkları arasında bir yarışta olsa, genel kanaat, yapmadıklarımızdan daha pişman olduğumuzu söylüyordu.

Gel gör ki bizim mevzuda resmen zar atıyorduk ve iki sonuç da bana eşit zarar yazıyordu.

Okula varana kadar istediğini asla yapmayacağıma dair kararlılığımı herhangi biri sorgulasa, ağzını yüzünü kırardım, lakin sınıfa girişimle, yerime yerleşip,  ödevini yapmak için bir buçuk saatimi harcamıştım. Güney bile hasta olduğumu düşünüp beni revire götürmeyi teklif etmişti. E doğal olarak adam biliyordu, dersle, ödevle ilişkim vegan kasapların yüzdesine eşti.

Mantık sınırları içinde bir açıklaması yoktu yani. O yüzden kafa patlamaya da gerek yoktu. Ben de cumburlop kendimi suya atmış, şimdi de akıntıda sürüklenirken, en ufak bir taşa çarpmaktan ödüm patlıyordu.

Ve tüm bunlara rağmen durmuyordum. Elimde tuttuğum dosyanın uçlarını sıkıp yürümeye devam ettim. Ve attığım her adımda ayaklarımın altındaki zemin zangırdıyordu sanki.

Kısa kesmem gerekirse, herifin istediğini yapmış, yetmemiş bizzat teslim etmek için yola çıkmıştım.

Sınıfına varıp, açık kapının önünden baktığımda şükürler olsun ki ilk Ada'yı gördüm.

"Şişt Ada, baksana bir."

Arkadaşıyla sohbetleri kesildi ve birlikte bana döndüler. Ada beni görür görmez kafasını iki yana sallayıp 'hayır' diye oynattı dudaklarını. Risk alıp içeri girmek de istemiyordum çünkü sınıfın tamamı görüş alanımda değildi ve düşük ihtimal de olsa orada olabilirdi.

"Nolursun kızım ya. Şunu verip gideceğim."

Tereddütlü bakışları sağ tarafa dönüp tekrar bana baktığında bir an, kısacık bir an böyle buz gibi bir akım geçti vücudumdan.

Olamazdı ama değil mi? Sınıfta takılması imkansıza yakındı. Tüm öğlen arasını normalde Duru ile kantinde geçirirdi. Ben bile ne yapacağımı bilemezken o kalkıp, olacaklardan emin beni bekliyor olamazdı.

"İki saniye gelsene. Lütfen."

Tekrar aynı tarafa bakınca artık dayanamadım. İçimdeki sıkıntı devleşip iyice ağır gelmeye başlamıştı. Yiyemeyeceği yarrağın altına yatan her sade vatandaş gibi boş bir umutla kafamı köşeden uzatıp, 'hay sikeyim' dedim.

Kendisi tabii ki oradaydı. Sıranın üstüne oturmuş, yayvan yayvan geriye doğru elini dayamış, bacak bacak üstüne atmıştı. Ada'nın üstünden çekilen gözleri beni buldu.

"Çilli. Hayırdır?"

Sınıftaki herkes bana bakarken ben de bir an dosyayı götüme sokup gerisin geri kaçmayı düşündüm. Allahın belası vicdanım yönetimi eli geçirmiş olmasa çoktan yapardım da.

"Çilli?"

Yanında oturan Batu da anlamayan gözlerle bana bakıyordu. Allahım napıyordum ben? Ne duruma düşürüyordum kendimi? Bir çırpıda bitirmek en iyisiydi. Gözlerimi yüzüne değdirmeden içeri daldım. Dosyayı tutan elim ter içindeydi.

"Şunu getirdim." 

"Neyi?"

Yılgın bir şekilde oflayıp sonunda yüzüne baktığımda dalgacı sırıtışı yüzüne oturtmuş, beni izliyordu.

Yanına doğru adımlayıp ödevini uzattım. "Al."

Uzanıp alacağını düşündüğüm için bekleme yapmadan dosyayı bırakıp dönmek üzereydim ki ikimizin arasında notlar yer düştü.

Tam küfretmek üzere açılan ağzıma lafı tıkan ise bir his oldu. Sanki daha net olarak görmeden anlamıştım. Taşlar yerine oturuyordu gibi. Evde bana çıkışması da, o sahte samimiyetle zor durumda olduğunu söylemesi de hepsi tezgahtı. Ve ben su götürmez bir aptaldım.

Sinirlenip çıkışacak fırsat bile bulamadan Duru'nun bedeni gözüme çarptı. Neşeyle elindeki kağıtları sallıyordu.

"Hallettim aşkım. Çıktıları aldım."

Tekrar ona döndüğümde ve yine göz göze geldiğimizde kendimi tutamadan gülmeye başladım. Bir anlık şaşırsa da hemen uyum sağlayıp sırıttı.

Gözümün içine bakarak kolunu kaldırdı. Duru da gelip açtığı yere yerleşip, kolunu beline doladı.

"Noluyor aşkım? Bu ne yapıyor bizim sınıfta?"

Yanağına uzanıp bana baka baka bir öpücük kondurdu. "Sağol aşkım bir tanesin sen. Evet çilli, ben de meraklandım şimdi, sen ne istemiştin? Dayak?"

Sıkılı yumruklarıma rağmen ne yüzümdeki sırıtışı sildim ne gözlerimi siyahlarından çektim.

Zeminde dağılmış kağıtların üstüne basıp kısa bir adımla mesafemizi kapattım.

Siyahları ışıl ışıl zevkle parlıyordu. Yüzümün nasıl bir ifadeye büründüğünün farkında bile değildim. Ama artık ne hal aldıysam duruşu bozuldu. Kısık gözlerinin yanındaki çizgiler silindi ve düz bakışları belirsiz bir soruyla parıltısını yitirdi.

Alacağım riskin büyük olduğunun farkındaydım. Yine de o adımı atmaktan kendimi alamıyordum. Bir başkası bilse, savunma mekanizması deyip geçerdi. Lakin bu benim en usta olduğum savaş taktiğimdi. Alakasız noktaları birleştirip canını acıtmazsam nefes alamayacakmışım gibi geliyordu ve aynı gün, çok çok uzun zaman sonra, okul girişinde Fatih'i biriyle konuşurken görmüştüm.

Sanırım tam da o anda, aklıma eskilerden kalma o saçma anının gelmesine de bu karşılaşma vesile olmuştu.

Güney'in koşarak yanıma gelip, bana anlattığı ve benimse üzerinde hiç durmadığım o kısa sohbet şimdi beynimde yankılanıyordu.

Fatih iki sene önce sessiz sedasız bizim okuldan ayrılmıştı. Herkesin arkasından ibne diye konuştuğu bir dönemdi ki benim de insanlarla arama mesafe koymamın nedenlerinde liste başıydı o olay. Bahsi geçen mevzudan bir hafta falan önceydi galiba, bahçedeki bankların birinde güneşleniyordum. Güney'in uzaktan şen şakrak koşturduğunu hatırlıyorum. Yanıma gelip büyük dedikodu var demişti. İkisini baş başa soyunma odasında görmüş, konuşuyorlarmış ve biraz yakınlarmış. Tabii hepsi Güney'in yorumuydu. Ve ben de konuyu çok irdeleyip uzatmasına fırsat vermeden kapatmıştım o gün. Neyi ima ettiğini anlamayacak kadar aptal değildim, fakat o sohbete izin vermek en başta kendime ihanet olacaktı. Ki kendime ihanette bir dünya markası olduğum da sır değildi. Yine de hiç tanımadığım ve çok iyi tanıdığım birilerini öyle bir sohbete alet etmeyi sindirememiştim.

"Fatih." dediğim anda ilk başta anlamayan bakışları bir kaç saniye sonra rahatsız bir farkındalıkla karardı. Vücudunun her zerresinde nasıl kasıldığını görüyordum. Oradan aldığım güçle, önüme açılan yolda bir saniye bile tereddüt etmeden devam ettim.

"Aranızda özel bir durum varmış galiba. Haklı olarak bana anlatmadı. Sen istersen bir ararsın. Telefon bekliyormuş senden. İzninle ben de gidip Duru için timsah göz yaşı dökeceğim."

*

Bölüm Alicileri mesut etmiştir mi bilmem.

Ama benim tarafım belli. Canım Hülya teyzeciyim🙄🌼

Dönersen Islık ÇalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin