Ali
"Sıhhatler olsun."
"Sağ ol."
Saçımı kurulayıp, aralık cama adımlayıp kapattım.
"Hava çok soğumuş. Sen ne zaman döndün?"
"Beş dakika oldu. E ne yaptın? Hülya teyzeyle konuştunuz mu? Tatlıya bağlandı mı?"
"Sayılır. İnsan annesine ne kadar küs kalabilirmiş' öyle dedi. Herkes bana duygusal yapıyor. Bulmuşlar yumuşak karnımı."
"Aman kaçırma, bulduğun fırsatta giydir."
Kıyafet dolabının önüne doğru yürürken, "Hak edene." diye söylendim. Gülme sesini duyunca da ona döndüm.
"Sen ne yaptın? Buldun mu aradığın şeyleri?"
Dikkatle vücudumu süzüyordu oturduğu yerden. Kafasını geri atar gibi alttan bakışlarını çekmeden, bir şeyler mırıldandı.
"Ne?"
"Aradığım şeyi tam şu an buldum."
Gözlerimi devirdiğini görünce de öne doğru eğildi. Yatağın ucunda oturuyordu.
"Böyle gelsene."
"Neden?"
"Ufak bir işimiz var."
"Allah allah. Ne işiymiş o?"
Kollarını geri atıp, üstlerine yaslandı.
"Gelirsen görürsün."
Belimdeki havluyu düzeltip, ağır adımlarla olduğu yere yürüdüm. Ona bir kere bile hayır diyemeyeceğimi çok iyi biliyordu. Bacaklarının arasına girdiğimde, yaklaşıp, burnunu göbeğime dayadı.
"Çok güzel kokuyorsun," koyulaşmış gözlerini kaldırıp suratıma baktı. "Tam ağzıma layık."
Güldüm. İçim uyuşuyordu ve yine de seksi aptallığına gülmeden duramıyordum.
Dudaklarını yalayıp, göbek deliğimin kenarına ıslak bir öpücük bıraktı. İki eli sıkıca belime tutunurken, saçlarına dokundum.
"Ben eve gelirken sizinkiler çıkıyordu. Ne zaman dönerler?"
Konuşurken sıcak nefesi, az önce tükürüğüyle ıslattığı yere vuruyordu. Yutkunarak saçlarını okşadım.
"Babamın iş seyahati vardı. Annem de eşlik etmeye karar verdi."
Havluyu aşağı çekerken, "Şansa bak sen." diye mırıldandı. "desene özgürüz."
"İki gün."
Hızla yukarı, gözlerime tırmanan bakışları neredeyse alev almıştı. Dersler, sınavlar, bin türlü stres derken bir süredir doğru düzgün birbirimize dokunmamıştık. Bir süredir derken tamı tamına dört günden bahsediyorum. Her gün bir yıla denk geliyor gibiydi.
Onu bilmem ama ben ağzıma kadar doluydum. Hayatta kalmak için banyoda geçirdiğim ekstra dakikalardan da iflahım kesilmişti.
"İki gün ne?"
Yüzüne doğru eğilip, tam gözlerinin hizasına geldim.
"Kırk sekiz saat. Yoklar."
"Yemin et."
"Ettim bile."
Şeytanca bir ifadeye bürünen yüzünü izlerken, midem kasılıyordu.
"O zaman ben de yemin ederim."
"Neye?"
"Yürüyemeyecek hale gelene kadar içinden çıkmayacağım."
"Siktir git."
Şebek gibi sırıtıyordum. Kıvrık dudaklarına yaklaşıp, dilimle beraber yavaşça kavradım onu.
Nasıl oluyordu bilmiyordum ama her öpüşmemizde aynı şekilde heyecanlanıyordum. Bir şeyi çok isteyip, elde edince biraz gevşerdi insan. Ama yok. İmkansız, elleri bana değdiği anda beynim duruyordu. Gözleri bana o şekilde, şehvetle baktığında, nerede olduğumu bile unutuyordum. Şimdiye kadar ona dokunmadan geçirdiğim tüm anların hıncını çıkarmak ister gibi. Adını koyamıyordum ama asla azalmıyordu. Bir nevi delilik haliydi aşk. Ilık elleri, çıplak kalçalarıma değdiğinde, gözlerimi kapatıp, başımı geriye düşürdüm.
*