Merhabalar!
Hızlı geldim sanırım. Klüplerim gereği mecburen her hafta bölüm atmam lazım, eleştiriler bol olunca atmasını severim. Yarışmalara ve etkinliklere katıldım, o nedenle daha da aktif olacağım. Geçiş bölümü tadında oldu, diğer bölüm daha olaylı olacak, şimdi biraz durgun geçecek. Sevecek misiniz bakalım, hislerinizi eleştiri olarak bekleyeceğim.
Bölüm şarkımız:
Eylem Aktaş - HasretMedyamızı inceledikten sonra şarkımızı açarak bölüme kendinizi verebilirsiniz.
6. Bölüm: "Hicranın Keskin Naraları"
Gün ışığı, usulca tenine değerken aralamış gözlerini, korku ile bakınmıştı etrafına. Yemekten sonra olduğu koltukta sızıp kalmıştı. Kaçması gerekti ve bugün ilk denemesinde bulunacaktı, epeyce hali vardı. Kapının aralanması ile daha da doğruldu, kolları, dün akşama oranla biraz rahatlamıştı. İçeri giren adama bakmadı, kendisine alayla sırıttığını görse de, umursamadı, görmezden geldi. Yorgunluğu geçmişti, kendini epeyce rahat hissetse de, açlığı, tam olarak geçmemişti. Olsa, dün atıştırdıklarının, iki katını daha indirirdi midesine. Gece, burada mı kalmıştı acaba, sonuçta, kendisini bağlamamıştı. Kolları o haldeyken, bağlamamış olabilirdi ama sonuçta bu halde bırakma riskini de göze alamazdı. Umursamadı, sonuçta bir fırsatı varsa bile kaçamamıştı ama bugün halledecek, kurtulacaktı. Kapı pervazından kısa süre kendisine bakmış, sonra da kapısını kapatarak geri gitmişti. Çok sürmeden, kısa zamanda geri gelmişti, elinde bir tabak vardı, sakince önündeki sehpa üzerine bıraktı, ardına döndü. Çok sakindi, üstelik bir ara kendisine alayla sırıtmasının sebebini de çözememişti. Öğrendiklerinden ötürü, aklınca kendisiyle makara geçiyordu, umrunda değildi. Yeliz Hanım'ı hayatından, tamamen çıkarmıştı. Kurtulduğu ilk an, öz annesine gidecekti, orada kendine geldikten sonra da Yeliz Hanım'ın karşısına çıkarak, çok ağır şekilde hesap soracaktı. Karşısındaki adamla birlikte, altı sene boyunca 'Anne' dediği kadından da şikayetçi olacaktı...
"Kimse gelmemiş, hani, nerede polisler?" derken ardına dönmüş, sesindeki sırıtmamın öfkesini ise kadına vermişti. Ketılda ısıttığı suyu, büyük fincanın içine boşaltırken içeriden gelen sese dikkat kesildi genç adam. "Ben çıktım Fatih, diğer kahvaltılıklar da hazır, mutfaktalar." Melek'e ait olan sesi dinledi, kendisi gelemediği için Özcan'la birlikte, sabaha kadar beklemişlerdi. Özcan, erkenden işe giderken, Melek gitmemiş, kendisinin gelmesini beklemişti. Olmayacaktı elbette bu şekilde, kısa zamanda başka çözüm üretecekti. "Çıkabilirsin." demişti içerisine seslenirken. Çay kupasını elinden bırakmış, kapı kısmına geçerek kadını göndermişti. İçeri tekrar girdiğinde, fincana doldurduğu sıcak suyun içine sallama çayı bırakmış, bekletmişti. "Yaşamımın tehlikede olmaması için polise gitmedi annem, hem seni bununla vuramazsın, öz annemi ararsam, görürsün bak, nasıl gelip beni kurtarır!" Soğuk sesine inat, hayat sevinci ile konuşmaya çalışıyor, hâlâ kendini güçlü gösterme çabalarına giriyordu...
"Hadi iç şunu, tabağındakileri de bitir, sonra ilaç içeceksin." Elindeki fincanı, sehpanın üzerine bıraktı, kadına tersçe baktı. Hiç direnmedi genç kadın, direnirse kaçamazdı. Öğrendiklerinden sonra, devamlı karnını doyurma isteği oluşmuştu. Yeliz Hanım, herhalde zarar görmesini istemediğine göre, önüne konulanların içinde de zararlı madde olamazdı. Önündeki tabağı, çok uzanmadan aldı, içindekilere baktı, sadece bunlar olamazdı, değil mi? Karnı o kadar açtı ki, tabaktakilerin kendisini tok tutacağından emin değildi. Hızla, her lokmayı midesine, doğru düzgün çiğnemeden indirirken karşısındaki adamın varlığını umursamadı. Demek, kendisini burada sabaha kadar, o esmer kadın beklemişti. Yine de, dün öğrendiklerine rağmen içi rahat değildi, başka meselelerin olduğunu da düşündü. Sadece Yeliz Hanım'ın isteği ile burada olamazdı, hem zaten karşısındaki adamda da, para ile çalışacak bir tip görememişti. Burada tutulmasının, başka sebepleri olduğunu da düşündü. Öğrenecekti ama önce kaçması gerekti. İçi börek, poğaça ve kurabiyelerle dolu tabağın, nerede ise çoğunu bitirmişti. İki günün açlığı üzerinde olunca, aniden iştahı açılmıştı. Dün de tüm gün boyunca aç kalmış, gece vakti atıştırdığına göre, üç gün olmuştu. Hastanelik olmamıştı Allah'tan, kötürüm olmasına rağmen güçlü bedene sahipti. Keşke olsaydı hastanelik, buradan kurtulma imkanları da, o vakit çoğalırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstanbul Saklasın Bizi
Ficción General"Hiç mi umut kalmadı çalıkuşu, ben sevdamızı kurtarsam, tekrar, bir şans daha veremez misin bana?..." "Benden kocaman bir aşk aldın Fatih, bana babamı geri ver, senden karşılığında; sadece kahramanımı kurtarmanı istiyorum, sevdamıza gelince, inan b...