Çok değişik bir bölümle çıktım karşınıza. Olaylar, bilmediğiniz kısımlara sürüklenirken eleştirileriniz bende merak konusu. Geçen sene burayı kaleme alsam da, sizlere sunmak şimdilerde nasip oldu.
Medyamızı, resmimizin beraberinde, Kıraç'ın 'Aşk Yeli' şarkısına süsledim. Bildiğiniz donattım, size ise bölümü keyifle okumak kaldı. Dönüm noktası tadında, maceralarla dolu, bol olay ve aksiyon içeren bir bölüm getirdim sizlere.
Keyifli okumalar!
Seyre dalan bakışları arasında etrafını izlerken, saklandığı çukurun mantıklı olduğunu anladı. Çıkacaktı ama önce izini kaybettirmesi gerekti, burada olması, bulunmayacağı anlamına da gelmezdi. İşini şansa bırakmıştı, bulunma ihtimali de, bulunmama ihtimali de, doğru düşinmekte ise eşitti. Yorgundu, halsizdi, güçsüzdü, tüm gücünü; kaçma çabalarında, çırpınıp dururken kaybetmiş, her tarafı kan içinde kalmıştı. Önce elleri, sonra sakat kolu kanamış, çok sürmeden ağzından ve burnundan, dolu misali kanlar gelmişti. Yakalanmadan kaçıp da, bu tarafa kadar gelebilmiş olması, kendisini de afallatmıştı. Kaçmakla doğru bir harakette mi bulunmuştu acaba? Sonra durdu, tekrardan, başka düşüncelere devam etti; neden şüphelere düşmüştü? Sonuçta, kendisini kaçıran kişi belliydi, güveni asla bulunmasa da, ne için kaçırdığına, Yeliz Hanım'la gerçekleştirdiği telefon konuşmasından sonra emin olmuş, daha az korkmuştu ondan ama haklı değillerdi. İnsanı zorla alıkoymanın, hiçbir haklı gerekçesi olamazdı. Kaçmakta haklı olmakla birlikte, şehire inemezse, burada öleceğini düşündü. Kalkması gerekti, kalkıp ilerlemesi, şehir kısmına ulaşabilmesi için zorlaması şarttı, böyle sonuç alamazdı ki. Hande, hep kuşlara imrenmişti ama şimdi kuşlardan da, onlara gıpta ettiğinden daha çok uzaklardaydı... Sonu meçhul esaretin altında, kırık dökük, kaçışının da sonu belirsiz... Anne, dört harf, iki heceden oluşan kelime, hep acı vermişti kendisine. Neslihan Hanım'dan göremediği sevginin, katlarca ötesini aldığında Yeliz Hanım'dan, ne çok mutlu olmuştu... Yaşamda sevginin, çok sınırlı da olsa, varlığına inanmıştı. Çok kısa sürmüştü, babası gibi nefret etmese Yeliz Hanım'dan, kırgındı, çok kırık döküktü... Aralarına giren dağlar kadar kırgınlık, artık ikisini kavuşulmaz hale getirmişti.
"Hande!..." Katran karası gecenin karanlığına karıştı sesi, zifiri karanlıkta alev aldı desibeli, korku ile iç geçirdi... Karanlık gece, kendisine seslenen o adamın gözleri kadar keskindi. Daha çok gömüldü, bulunduğu oyuğun içine, kocaman, boş bir çukurdu, kendisini saklayabilecek kadar derin olsa da, görülme ihtimali de vardı. Sesi, hafif öfkeli çıkmıştı adamın, bulsa, kızar mıydı? "Yürüteçi burada baksana, çok uzaklaşmış olamaz..." Yakınlardan gelen diğer, kendisini beklemekte olan o kadının sesini dinledi, hamile olduğunu anladığı kadın... İlk gördüğünde anlamış, bu nedenle ona saldırmamıştı. "Çık çabuk, nerede isen hemen ses ver, aksi taktirde, daha da kötü olacak!" Yakalarsa, döver miydi kendisini, öldürür müydü?... Çok büyük bir korku, her tarafını sarıp sarmaladığında, daha çok gömüldü çukura. "Ne cins herifsin oğlum, kızı çağırırken bile tehdit ediyorsun, iki dakika sakin ol da, korkmadan gelsin..." Yakınlardan, öncekilere göre daha çok kendisine ilerlemekte olan sesler doldurduğunda kulaklarını, korku da, daha çok ilerledi kendisine. Diğer adamın sesiydi bu, çözmüştü hemen...
"Çık gel hadi, bak her tarafın kan içinde, çok uzaklaşamazsın, buralarda olduğunu biliyorum..." Nereden anlamıştı? Saçmaladığını düşündü, anlamasa tuhaf olurdu, pencerenin önünden uzaklaşmadan önce, oranın önünün kan gölü olduğunu hatırlamıştı. "Yaralarını saralım, hadi gel artık lütfen." Bu ses, o kadına aitti, çok sakin konuşmuştu. 'Yaralarını saralım!' Güldürmedi bu cümle kendisini, alayla gülmesi gerektiği halde gülemedi. Yaralar bedense ise, bir şekilde sarılırdı ama ruha kazanan darbeler, ömür boyu gitmezdi. Hande, iki annesinden de aldığı darbeleri, hayatı boyunca unutmayacaktı. "Çıkarsan hemen, söz, hiç kızmayacağım, hadi, hangi cehennemde isen gel buraya!..." Yeniden, o adamın sesini işitmişti. Kızmamaktan söz etmişti, tutar mıydı sözünü? O kadar perişan duruma düşmüştü ki, teslim olmak istemişti bir an için ama sonra, çok çabuk vazgeçmişti. O adama teslim olursa, anne bildiği kadının kurallarına da teslim olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstanbul Saklasın Bizi
Fiction générale"Hiç mi umut kalmadı çalıkuşu, ben sevdamızı kurtarsam, tekrar, bir şans daha veremez misin bana?..." "Benden kocaman bir aşk aldın Fatih, bana babamı geri ver, senden karşılığında; sadece kahramanımı kurtarmanı istiyorum, sevdamıza gelince, inan b...