1.BÖLÜM: Gayrimeşru Prenses

12.2K 533 79
                                    

Yaşadığım tahta kulübenin kapısının tıklandığını duyduğumda gözyaşlarımı uzun elbisemin etekleriyle sildim. İçimi tedirginlik kapladı. Annem şehrin pazarına iki tavuğumuzu ve yumurtalarımızı satmaya gitmişti. Hava karardığında anca dönmüş olurdu. Köylüler de bizim kapımızı asla çalmazlardı. Bizi burada kimse sevmezdi.

Kırık pencereden göz ucuyla dışarıya baktığım sırada bir atın kişnemesini duyup korkuyla geri çekildim. Derin nefesler eşliğinde menteşelerinden sürekli düşen ve annemle yerine takmaya uğraştığımız tahta kapıya yöneldim.

Sesimi güçlü çıkarmaya çalıştım. "Kimsiniz?"

Kapının ardından tanıdık bir ses duyuldu. "Beatrice, benim beyaz gülüm..."

Elim kapının kilidine gitti ve gıcırdayan kapıyı olabildiğince hızlı bir şekilde açtım. Bizlerin arasında dikkat çekmemek için halkı gibi köylü kıyafetleri giymiş babamı görünce bir an sevinç hissetsem de ardından hemen gözlerim doldu, kedere boğuldum.

"Gel buraya prensesim."

Kollarını bana açan babamın beline kollarımı sarıp yüzümü göğsüne yasladım ve hüngür hüngür ağlamaya başladım. Sırtımı sıvazlarken beni teskin etmek için bir şeyler mırıldanıyordu. Güçlü durmaya çalıştığını, durmak zorunda olduğunu biliyordum; lakin ben kahroluyordum.

Kısa sürede ayrıldık. At arabasının yanında bekleyen halk kıyafetleriyle kamufle olmuş muhafızlara bakıp bakışlarıyla adeta onları uyardı. Birlikte derme çatma evimize girdiğimizde kapıyı kapatırken kaşlarını çattığını gördüm.

"Ne zamandır kırık bu kapı?"

Omuz silktim burnumu çekerken. "Çok oldu ama idare ediyoruz. Sorun değil baba."

Üzüntüyle yüzüme baktı. "Sen bir prensessin. Böyle bir yerde yaşamayı hak etmiyorsun." Mahçup olmuştum evimizin halinden. "Köylülerden kimse size yardımcı olmuyor mu?"

Söylediklerine içimden güldüm. "Ben gayrimeşru bir prensesim. İsa'ya şükürler olsun ki evimizi kundaklamıyorlar. Bu kadarı bile yeterli."

Söylediklerime öfkelense de yüzü hemen yumuşadı. Elimden tutarak beni içerideki odaya yürüttü. Yan yana oturduğumuzda elimi hâlâ bırakmamış okşuyordu.

"Bundan sonra seni asla ihmal etmeyeceğim. Bir süre yastan dolayı sarayın kapılarını kapatmak zorunda kalmıştık fakat yas bitti. Bundan sonra hak ettiğin konumda olacaksın." Sesini aklına gelenlerin öfkesiyle yükseltti. "Hakkın olan saygıyı göreceksin!"

İçimden yeniden güldüm sözlerine. Hayatım boyunca saygı görmemiştim ki ben. Herkes bana nefretle bakardı hep. Sanki bütün suçlu benmişim gibi. Sanki ben lanetliymişim gibi.

"Kendini benim yüzümden halkına ve diğer ülkelere küçük düşürme. Ben böyle yaşamaya alıştım, kabullendim." Gözlerim yeniden dolarken sahip olduğum mavi gözlerin asıl sahibi babamdan gözlerimi kaçırdım. "Edward dışında hiç kimse beni bu zamana kadar benimsemedi." Yutkundum. "Artık ağabeyim yok baba. Siz saray halkı olarak bu yastan sıyrılmış olabilirsiniz fakat ben bunu yapamam. Beni bu dünyada annem ve senden sonra seven tek kişi oydu."

Ağlamaya başladığımda beni göğsüne çekerek sırtımı okşamaya başladı. İsyan ettim güçsüz çıkan cılız sesimle. "Sana onu savaşa komutan yapmamanı söylemiştim. Ona yalvarmıştım gitmemesi için. İkiniz de beni dinlemediniz." Saçlarımın arasında hissettiğim ıslaklıkla ve titreyen bedeniyle onun da ağladığını anladım. "Sen bir oğul kaybettin ama başka bir oğlun daha var. Tahtına geçecek başka bir oğul... Benimse tek kardeşim oydu. Beni kabullenen tek insan... Seven ve kollayan."

GAYRİMEŞRU PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin