Aldous solundaki, Percival sağındaki askerlere işaret verdiğinde kılıçlar çekildi. Sesi duyanlar koşar adım Richard'a doğru giden askerleri görünce çığlık attılar. Richard önünde eğildiği başpiskoposun kollarının arasından olanları anlamak ister gibi üstüne gelen askerlere baktı. Hızla piskoposun başına yerleştirmek üzere olduğu tacı iterek ayağa fırladı ve kılıcını çekti.
''Muhafızlar! Koruyun beni!''
Danışman konseyi ve kilise mahkemesindekiler Richard'ın arkasına kaçıştıklarında onları koruyan muhafızlar ip gibi önlerinde dizilerek bizim askerlerimize geçit vermemeye çalıştı.
''Ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Ben sizin kralınızım!''
Pelerinimin kapüşonunu etrafımızdaki insanların dağılmasıyla geriye doğru açarak boynumu dikleştirdim. Sarayın arka bahçesindeydik. Çok sevgili kardeşimin halka gösteriş yapmak için kendini burada kral ilan etmek istemesi işimize yaramıştı. Bu sayede askerlerimizi onun askerlerinin yerine yerleştirebilmiştik.
Çenesini sıkan ve adeta korkudan gözbebekleri küçülen kardeşimi koruyan bir avuç muhafıza baktım. Richard onların arkasına saklanmış kendisine doğru sallanacak kılıçları bekliyordu. Lakin askerlerimiz yeni bir emir almadıkları için gözdağı vermek amacıyla vahşi ifadelerle muhafızlara bakıyorlardı.
''Hemen geri çekilin sizi haydutlar! Size emrediyorum!''
Öne doğru yürümeye başladım. Benimle birlikte Percy ve Aldous da adımladılar. Richard'ın gözleri bana çevrildi. Gözleri irileşti, hemen ardından kaşlarını çattı. Uzaktaki başpiskoposa geriye çekilmesi için parmağımı savurdum.
''Burada işiniz kalmadı Peder. Bugün kimse o tacı takmayacak.''
Gür bir kahkaha kulaklarımızı doldurdu. ''Buna nasıl engel olacaksın kardeşim? Parayla tuttuğun askerlerine mi güveniyorsun?'' Başını sanki çok komik bir şey varmış gibi gülerek iki yana salladı. ''Koskoca krallığın binlerce askerine yirmi otuz adamla mı karşı koyacaksın? Sonra da sen tahta çıkacaksın öyle mi?''
Dişlerimi sıkarak kılıcımı çektim. Benimle birlikte Aldous ve Percival da kılıçlarını çektiler. Bu sırada sarayın içinden koşarak askerler çıkmaya başladı. Askerler etrafımızı sarmaya başladığında Aldous ile göz göze geldik. Yıkılmaz silüeti yine dimdikti. Ama gözlerinde gördüğüm sonumuzun ta kendisiydi.
''Babamın tahtına asla oturamayacaksın seni köpek!''
Erken davranıp Richard'ı alaşağı etmememiz sonucu askerlerimiz kılıçlarını bile kaldıramadan saray askerleri tarafından Richard'ın önünden temizlendiler.
''Babamız artık hayatta değil Beatrice. Bu yüzden onu kaçırmadın mı? Öldüğüne halk inanmasın ve ben kral olamayayım diye?'' Birkaç dakikalık korkusu geçmiş olacak ki kılıcını tekrar belindeki kınına yerleştirerek eliyle bahçeyi gösterdi. Alaycı bir gülümse kondurdu dudaklarına. ''Hani nerede babamız? Soğumuş bedeni nerede?''
Percival kolumdan tutarak beni arkasına aldığında Aldous'la arasına girmiş oldum. İkisi de bir elleriyle beni tutarken kılıçlarını herhangi bir hamle yapmalarına karşılık karşımızdaki askerlere doğru kaldırıyorlardı.
''Buraya kadarmış,'' diye fısıldadım. Planımız mahvolmuştu. Söylediği gibi babam ortada yoktu. Paralı askerlerimizi kaybetmiştik. Yalnızca üçümüz kalmıştık.
İkisi de şaşkınlıkla dönüp bana baktılar. ''Ne diyorsun sen Beatrice? Pes edemeyiz,'' dedi Aldous.
''Teslim mi olacaksın? Buna müsaade etmem,'' dedi Percival.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAYRİMEŞRU PRENSES
Historical FictionGayrimeşru bir prensesten kraliçeliğe gidilen meşakkatli bir yol... En büyük varisi ölen kral, kızını öldürmeye çalışan küçük oğlunu sürgün ediyor, eşi kraliçenin ise bütün haklarını elinden alıyor. Yıllarca halktan ağıza alınmayacak sözler işiten p...