''Prens Arthur mu?'' Sorulan soruyla ağabeyim ağır ağır başını salladı. Prens Arthur ise hayretler içindeydi. Ağabeyimin yaşadığını öğrenmesi hiç iyi olmamıştı. Üstelik tam kraliçeden kurtuldum derken bir de intikamcı kardeşi çıkmıştı başıma.
Percival'a prense saldırması için elimi savurdum. ''Öldürün şunu.''
Ağabeyim gözünü ayırmadığı dayısından hızla bana çevirdi bakışlarını. ''Sen ne diyorsun Beatrice? Onu öldürecek misin?''
Sorusuyla tek kaşımı kaldırdım. ''Sağ mı bırakmamı bekliyordun?''
Ağabeyim birkaç saniye gözlerini çadırın içinde gezdirdi. Yüzünde kararsızlık vardı. Hatta çadırın içinde kısa bir tur attı. Prens Arthur ise şoku atlatamamış olacak ki öylece kalakalmıştı.
Aldous öfkeyle adamın üstüne yürüdü. ''Neyi düşünüyorsun Edward? Bu adam Beatrice'i öldürmek ve ülkenizi parçalamak için size savaş açtı. Onun canını almalıyız.''
Ağabeyim endişeyle Aldous'a döndü. Gözlerini bana da çevirdi lakin benim katı bakışlarımı görünce hepimize arkasını döndü. ''Beni onunla yalnız bırakabilir misiniz?''
Herkes benim ne söyleyeceğimi merakla beklerken alayla güldüm. ''Neden? Beni yok etmek için onunla birlik ol diye mi?''
Arthur sözlerimle kendine gelmiş gibi öfkeli gözlerini kocaman açtı. ''Sen küçükken başı ezilmesi gereken bir yılandın seni uğursuz!''
Oflayarak gözlerimi devirdim. ''Aptal kardeşim Richard'ın kime çektiği anlaşıldı. Kraliçe bile zeki bir kadındı. En azından kurnazdı. Bu ise bir askerimizin kanını dahi dökemedi. Ablasının hazin sonuna imrendi sanırım.''
''Beatrice,'' dedi ağabeyim uyarır gibi kaba bir sesle. ''Sözlerine dikkat et ve bizi yalnız bırak.''
Ona dik dik baktım. ''Bunu yapacağımı düşündüren ne sana? Beni ve krallığımızı alelen tehdit eden dayınla ne için yalnız kalmak istiyorsun? Maksadın ne? Düşmanımı güvenilmez sen ile yalnız bırakacağım öyle mi?'' Elimle çadırın kapısını gösterdim. ''Çık buradan.''
Ağabeyim öfkeyle bakmaya başladı bana. Öyle ki yumruklarını bile sıktı. ''Sen bana emir veremezsin! Bende bu zamana kadar sana asla ihanet..."
Elimle Arthur'u gösterdim. ''Bu etmeyeceğin anlamına gelmiyor. Onunla yalnız kalıp kraliçe annenin yasını mı tutmak istiyorsun yoksa,'' diye sordum alayla. ''Komutan benim ve buraya kırk bin askeri boşuna toplamadım. Sana verdiğim bütün görevleri senden alıyorum. Savaş sensiz devam edecek. Çıkabilirsin.''
Bana doğru sert bir adım attığında Aldous da bana yaklaştı. ''Ben senin ağabeyinim! Ben varken liderlik yapmak sana düşmez!''
Resmen öfke nöbeti geçirmemek için kendimi tutuyordum. Bütün kelimelerin üstüne tek tek bastım. ''Sen öldün. Anlıyor musun? Burada ancak benim emrimde olduğun için bulunabilirsin. Artık emrimde de olmadığına göre sana çadırdan çıkmanı söylüyorum.''
Üstüme doğru yeniden adımladığında Aldous bu sefer önüme geçerek aramıza girdi. Yine de omzunun arkasından ağabeyimi görebiliyordum.
''Onu senin insafına bırakmayacağım,'' dedi Arthur'u göstererek. "O annemin erkek kardeşi!"
Kahkaha attım. ''Demek biricik annenin özlemini kardeşini öldürmek isteyen bu adamla gidereceksin." Başımı iki yana salladım. "Bana nasıl engel olmayı düşünüyorsun peki Edward? Onun canını almak istesem önümde mi duracaksın?"
Sinirden sol gözü seğirdiğinde Percival konuştu. "Sakinleşmeniz gerek. Bu kadar yeter. Şimdi ne yapacağımızı düşünmeliyiz.''
Ağabeyim bir adım daha attığında Aldous onu göğsünden itti. ''Uzak dur Beatrice'den!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAYRİMEŞRU PRENSES
Historical FictionGayrimeşru bir prensesten kraliçeliğe gidilen meşakkatli bir yol... En büyük varisi ölen kral, kızını öldürmeye çalışan küçük oğlunu sürgün ediyor, eşi kraliçenin ise bütün haklarını elinden alıyor. Yıllarca halktan ağıza alınmayacak sözler işiten p...