''Masayı şuraya çekin.''
Hizmetliler elimle gösterdiğim konuma masayı taşırlarken yanımda durup elindeki tüy kalemle parşömen kağıdına isteklerimi yazmak için bekleyen uşağa döndüm.
''Her masaya iki tane bronz şamdan yerleştirmenizi istiyorum. Avizedeki kristal taşları sekizgen bal renklilerle değiştirin.'' Uşak söylediklerimi not alırken bir an duraksayıp göz ucuyla bana baktığında merakla kaşlarımı kaldırdım. "Söyle.''
Boğazını temizleyip eliyle ilerideki masaya yığınlanmış şamdanları gösterdi. "Altın şamdanları çıkarmıştık. Onları kullanmamız gerekmez mi?'' Ona dik dik bakmamla başını önüne eğdi. ''Kraliyet mensupları adına düzenlenenen balolarda gelenek böyledir. Sizin kabulünüzün şerefine düzenlenen baloda da altın şamdan kullanmıştık.''
Çenemi sıkarken çoktan kaşlarımı çatmıştım. ''Ne diyorsam onu yapacaksın. Kraliçenin saray içindeki yetkileri bende ve baloyu nasıl istersem öyle düzenlerim.'' Hızla başını salladığında artık yüzüme göz ucuyla bile bakamıyordu. ''Şimdi herkese söyle istediklerimi yerine getirsinler. Baloya sadece saatler kaldı.''
Ona arkamı dönüp balo salonunu terk ederken yumruklarımı da çenem gibi sıkmıştım. Hain kardeşimin gelişi şerefine balo düzenlemem gerektiği yetmezmiş gibi bir de o daha da böbürlensin diye altın şamdanları koyduracak değildim.
Hadsiz uşak! Bütün asabımı bozmuştu.
🏹🏹🏹
Küvetten çıkıp Maira'nın bana tuttuğu havluya iyice sarındım ve pencere kenarına doğru yürüdüm. Aşağıya baktığımda ön bahçedeki süslemeleri gördüm. Hizmetkârlar ilk geldiğim gün gördüğüm gibi oradan oraya koşturuyorlardı.
''Siz iyi misiniz prensesim? Bugün gergin gibisiniz.''
Derin bir nefes vererek başımı salladım. ''Dün bir bugün iki. Babam ülkeye zaferle dönmüş gibi Richard'ı kutlamak adına balo düzenlememi istedi. Halbuki bana yaptığı hainlik sonucu sürgün edilmiş bir prens o. Saygı görmemesi gerekirdi.''
Maira iç çamaşırlarımı ve korsemi yatağıma bırakırken mırıldandı. ''Çok yakında size yeniden saldırmasından korkuyorum.''
Güldüm. ''Artık ona gerek yok. İlk hamle babamın olacak.''
Kaşlarını çatarak sözlerimi anlayamamış gibi bana döndü. ''Ne demek istediniz?''
Omuz silkip yatağa yürüdüm ve korseyi kaldırarak inceledim. "Anlayacaksın Maira. Eminim çok yakında... Anlayacaksın.''
🏹🏹🏹
Balo salonunun görkemli kapısı kapı muhafızları tarafından açıldığında Percival'ın koluna girdim. Bana gülümseyerek bakıyor adeta gözleriyle beni teselli ediyordu. İçeriye girdiğimizde merdivenlerden aşağı baktık. Salonun ortasında çiftler dans ederken birkaçının gözüne çarpmış olmalıyım ki bana dönerek aralarında fısıldaşmaya başladılar.
"Kimseye aldırmayın prensesim."
Omuz silktim. "Artık onlara bile aldırış edecek durumda değilim, Bay Woodshed. İsteyen istediğini konuşsun."
Başını bana çevirip parlayan yeşil gözleriyle gözlerime baktı. Fısıldadı. "Her zaman yanındayım. Biliyorsun değil mi?"
Ufakça tebessüm edip başımı salladım. "Geçelim hadi. Kralımızla kardeşim biraz sonra teşrif ederler."
Merdivenlerden ağır ağır indik. Sanki ikimizin de omuzlarında tonlarca yük varmış gibi. Beni önemsediğini, derdimi derdi bildiğini biliyordum. O da benim için korkuyor olmalıydı. Ben ise ne hissettiğimi bile kestiremiyordum artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAYRİMEŞRU PRENSES
Historical FictionGayrimeşru bir prensesten kraliçeliğe gidilen meşakkatli bir yol... En büyük varisi ölen kral, kızını öldürmeye çalışan küçük oğlunu sürgün ediyor, eşi kraliçenin ise bütün haklarını elinden alıyor. Yıllarca halktan ağıza alınmayacak sözler işiten p...