24.BÖLÜM: Öfke

2.1K 171 74
                                    

"Kral John'un bir ordu göndereceğine emin miyiz? Ona ne kadar güvenebiliriz?"

Aldous masaya ellerini yaslayıp bize doğru eğildiğinde Percival kaşlarını çattı. "Emin değiliz. Biz yine de tedbirimizi alacağız."

Aldous tek kaşını kaldırarak Percival'a baktı ve yapmacık bir şekilde tebessüm ederek yeniden ayağa dikildi. "Richard'ın krallığı ele geçirdiğinin farkındasın değil mi? Kral hâlâ uyanmadı. Richard onun öldüğünü düşünüp kendini yakında kral ilan edecek." Kollarını göğsünde bağladı. "Kral halkın karşısına çıkmadığı sürece kimse yaşadığını kabullenmez."

Oflayarak yüzümü sıvazladım. "Kral John bize yardım edecek olsa bile bir ordu hazırlayıp bize yollaması ne kadar sürecek bilmiyoruz."

Percival elini omzuma yaslayarak dokunuşuyla beni hep yaptığı gibi sakinleştirmeyi denedi. "Ona muhtaç değiliz prensesim. Bir çaresine elbet bakacağız."

Aldous güldü. Başımı ona çevirdiğimde bize garip bir ifadeyle bakıyordu. Ardından Percival'a alayla baktı. "Demek bir çaresine bakacağız, Bay Woodshed..." Kollarını çözüp yeniden masaya yüklendi. "Söylesene o halde. Bir çaresine nasıl bakacağız? Burada sıkışıp kalmışken ne yapabiliriz ki?"

Aldous'un sözleriyle kaşlarımı çattım. Onu çok iyi tanımıyor da olsam asla böyle umutsuz konuşacak biri değildi. Percival'dan mı hoşlanmamıştı yoksa onu mu deniyordu, anlamamıştım. Yine de burada sıkışıp kaldığımız konusunda haklıydı. İki haftadır hiçbir şey yapamadan öylece kalede saklanıyorduk.

"Neden böylesine ümitsizsin? Bizimle birlikte direnmek istemiyorsan eline zorla kılıç verip seni meydana atacak değiliz."

Percival'ın gergin ve yüksek sesiyle Aldous gözlerini kıstı. "Sen böyle bir durumda nasıl ümitsiz değilsin? Galip geleceğimizi nereden biliyorsun?"

Percival da ellerini onun gibi masaya yaslayarak ayağa kalktığında canı acıyacak diye korkuyla elimi ona doğru uzattım. Lakin canının acıdığına dair hiçbir ses çıkarmadı veya yüzünü buruşturmadı. Sadece çenesini sıkıyordu. Bu da belki Aldous'un sinirlerini bozmasından dolayıydı. Karşısına dikildiği için Aldous kaşlarını çattı.

"Çünkü bir daha prensesin zarar görmesine müsaade etmeyeceğim. Onu hayatım pahasına koruyacağım."

Aldous gür bir kahkaha attı. İkisi birbirinin gözünün içine kilitlenmişken yerimde rahatsız bir vaziyette oturuyordum. Her an tetikteydim. Birbirlerine saldırmaya hazırlanan iki aslan gibiydiler.

"Yalnız farkındaysan senin görevini yerine getiren Beatrice'in ta kendisi. Senin onu koruyacağın yerde o seni koruyor. Senin gibi beceriksiz bir kontu..."

Percival'ın yumruklarını sıktığını gördüm. Aldous onu gerçekten sinir etmeye çalışıyordu, artık anlamıştım. Neden böyle davrandığını bilmesem de rahatsız olmuştum.

Kaşlarımı çatarak bende ayağa kalktım ve Aldous'a dik dik baktım. "Onun hakkında böyle sözler söyleyemezsin. O benim ve babamın nazarında bütün soyluların üstündedir." Sözlerimle Aldous gözlerini bana çevirdi. Yüzündeki alaylı ifade dağılırken çenesini sıktı. "Ayrıca benim için canını siper ettiğinden yaralandı. Onun hakkında tek kötü söze dahi tahammülüm yok. Anladın mı?"

Sesimin ne kadar sert olduğunu son sorumla fark ettim. Aldous her zaman korkusuz olan koyu gözleriyle Percival'a sinirle baktı. Beni cevapsız bıraksa da ne kadar ciddi olduğumu kavramıştı. Ellerini masadan çekip sandalyeye oturdu.

"Güzel." Rahatlayarak Percival'ın omzuna dokundum onun da oturması için. Göz ucuyla bana bakıp yavaşça başını salladı ve o da oturdu. "O halde sana küçük planımızı anlatalım Aldous." Ve ben birkaç gündür Percival'la üstünde düşündüğümüz planı ona anlatmaya başladım.

GAYRİMEŞRU PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin