''Bunu yapamam,'' diye mırıldandım kendi kendime. Odanın içinde saatlerdir dört dönüyordum. ''Tanrı'm bana bir yardım eli gönderin. Nasıl Aldous ile evlenirim?''
Yüreğimdeki yükle duvar kenarına çökerken yatağa baktım. Percival ile geçirdiğimiz güzel zamanların hayalini görüyordum. Aşkla bağlı olduğum adamın ölümünün ardından nasıl bir başkasıyla evlenip ona ihanet edebilirdim? Üstelik Aldous ile? Bu mümkün değildi.
Bir tarafta ölü eşine duyduğun bağlılık, bir tarafta kızının hayatı... Seçim senin kraliçe.
''Percival,'' diye fısıldadım gözlerimi kapatırken. ''Bana yardım et. Ben bunu yapamam. Senin yerine bir başkasını kralım yapamam.''
🏹🏹🏹
''Ne işin var senin burada? Scardin'den neden geldin?''
Milo Brandon'ın sorusuyla gerildi. Kuzeni ile tartışmak istemiyordu. Onun kadar mesafeli ve soğuk bir şekilde cevapladı onu.
"Kraliçemizin emriyle geldim. Bütün ailenin bir arada olmasını istediler."
Brandon Milo'nun incelediği belgeleri önünden hızla çekip yere attı. ''Sen aileden değilsin! Bütün bunlar zaten senin yüzünden başımıza geldi!''
Milo ayağa kalkıp Brandon'ın karşısına dikildi. ''Benim bu olanlarla ilgim yok! Bir günah keçisi arıyorsan o kişi ben değilim.''
Prensin yüzü tiksintiyle buruştu. ''Vestar senin can dostun değil miydi? Senin en yakının değil miydi?" Milo'nun yüzündeki sert ifade yavaş yavaş dağılmaya başladı. ''Onun bir hain olduğunu fark etmesi gereken sendin. Onu bu kadar içimize sokan sendin. Bütün sırlarımızı öğrendi ve sonunda düşmanlığını alelen belli edip beni ve kardeşimi kaçırdı. Sonrasında da kralımızın canını aldı! Bütün bunların asıl sorumlusu sensin! Senin varlığın bile zarar veriyor bize.''
''Ben bunların hiçbiri olsun istemezdim,'' dedi Milo. ''Kralımız benim vaftiz babamdı. Beni o yetiştirdi.'' Brandon'ın üstüne adımlayıp ona hüzünle baktı. ''Benim acı çekmediğimi mi sanıyorsun? Üzülmediğimi mi? Kendimi suçlamadığımı mı?''
Brandon yumruklarını sıktı. ''Git buradan Milo. Sen bize sadece zarar veriyorsun. Vestar belki de Gloria'ya olan hislerini bildiği için yeniden kaçırdı kardeşimi. Eğer başına bir şey gelirse senin ciğerini kendi ellerimle sökerim!''
Milo acıyla gülümsedi. ''Emin ol bunu senden önce yaparım.'' Gözlerini kapattı. ''Gloria'ya bir şey olursa ben...'' Mırıldandı. ''Yaşayamam.''
Brandon sinirle güldü. ''Büyük bir günahkarsın sen! Seninle aynı kanı taşıdığım için utanıyorum. Krallığımızın başına gelmiş en büyük utanç kaynağısın.''
Kapı açılıp da kraliçe odaya girdiğinde ikisi de ona döndüler. Beatrice öfkeyle kolundan sertçe tutup kendine çekti oğlunu. "Derhal özür dile Kral Milo'dan,'' diye tısladı. ''Ben sizi birlikte büyüttüm. Milo ağabeyimin emaneti ve artık bir kral. Ona nasıl, hangi cüretle böyle şeyler söylersin?''
Brandon artık küçük, güçsüz bir çocuk değildi. Kolunu annesinin elinden kurtardığında kraliçe hafifçe sarsıldı. Alev alev yanan gözlerini annesinin keskin mavi gözlerine kenetledi. "Belki de hepimiz senin günahlarının bedelini ödüyoruzdur! Senin döktüğün kanlar, aldığın canlar...'' Yüzünü Milo'ya çevirdi. ''Belki de sana haksızlık etmişimdir kuzenim. En büyük günahkar bizi büyüten bu kadındır!''
Milo'nun gözleri iri iri açılırken Beatrice güçlü bir tokat attı Brandon'a. Göğsü sıkıştı, hayrete düştü. "Nankör! Bunları sana o kız mı söyletiyor? Eliza'nın mı başının altından çıkıyor bütün bunlar?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAYRİMEŞRU PRENSES
Historical FictionGayrimeşru bir prensesten kraliçeliğe gidilen meşakkatli bir yol... En büyük varisi ölen kral, kızını öldürmeye çalışan küçük oğlunu sürgün ediyor, eşi kraliçenin ise bütün haklarını elinden alıyor. Yıllarca halktan ağıza alınmayacak sözler işiten p...