"Milo ölüyor mu?"
Gloria ağlamaya başladığında elim ayağım birbirine dolandı. Yüreğimdeki yükle nefes almakta zorlandım. "Kim yazmış bunu? Kim getirdi," diye bağırdım titreyen sesimle.
"Saraydan biri yazmış. Biz yola çıktıktan birkaç gün sonra mektubu ulağa vermiş olmalı," dedi Anthony.
Gloria'ya baktım. "Ağlama Gloria. Bu yazılanlara inanmıyorum."
Brandon yanıma geldi. "Ama ya doğruysa?"
Çenemi var gücümle sıktım. Olamazdı. Hayır.
"Percival yokluğumda sarayı asla terk etmez. Milo'yu her daim korur. Ondan mektup gelmediği sürece bu yazılanlara inanmam mümkün değil," dedim soğukkanlılıkla.
İçinde bulunduğum durumda kendimi dağıtamazdım. Mantıklı düşünmeliydim. Birileri bana oyun oynamaya çalışıyor olabilirdi. Percival veya Aaron'dan gelmeyen hiçbir habere güvenmemeliydim.
"Oğlumun Ardsontine tahtına çıkmasını isteyenler onu ülkeye geri götürmem için bunları yazmış olabilirler. Derhal kralına bir ulak yolla Anthony. Ardından biz de yola koyulacağız."
Anthony düşünceli görünüyordu. "Ya yazılanlar doğruysa kraliçem? O vakit ne yapacağız? Bir an önce yola çıkmanız için birileri tarafından gönderilmiş olabilir mi? Size ve varislerinize suikast düzenleyecek olabilirler."
Dönüp çocuklarıma baktım. Brandon gözlerini bana dikmişken Gloria yatağa oturmuş ağlamaya devam ediyordu.
"Gloria'yı yanıma alacağım. Olur da suikasta kurban gidersek iki ülkenin de kaderi Brandon'a bağlı olacak."
Brandon korkuyla gözlerini büyüttü. "Bana mı? Lütfen ben de sizinle geleyim. Kardeşim ve sana bir şey olursa..."
"Hayır," dedim sertçe. "Aldous'un yanında güvende olacaksın. Seni yanıma alamam."
"O halde Gloria da benimle kalsın."
Anthony ile göz göze geldiğimizde bana kaşıyla kapıyı gösterdi. "Kardeşine destek ol oğlum. Biraz sonra döneceğiz. Hiçbir şey kesin değil, üzülmeyin."
Anthony ile odanın dışına çıktığımızda koridorun boş olduğunu gördük. Köşeye geçip konuşmaya başladık.
"Prensesi burada bırakabiliriz. Aldous ve saraydaki adamlarımız çocuklarınızı koruyacaklardır."
Sıkıntıyla ellerimi ovuşturmaya başladım. Dudaklarımı kemiriyor, keskin baş ağrıma rağmen düşünmeye çalışıyordum. "Ya bu mektubu isyankar Scardin halkından birileri yazdıysa? Brandon tahta çıkmasın diye beni ülkelerinden yollayıp ardımdan saraya baskın yapıp oğlumu katletmek istiyor olabilirler."
Anthony sözlerimle yüzünü buruşturdu. "İhtimali bile korkunç kraliçem."
Başımı salladım. "Ya da yolda bana suikast düzenleyecekler."
Sıkıntıyla başını ovuşturdu. "Kral Percival'dan haber bekleyebiliriz."
"Vakit yok Anthony. Kapana kısıldık. Bu haber eğer doğruysa; kralından ne kadar beklersek bekleyelim haber gelmeyecek. Ardsontine'e bir an önce dönmem şart. Ülkemi başsız bırakamam."
"Çocuklar ne olacak," diye yakındı Anthony. "Burada mı kalacaklar, sizinle mi gelecekler?"
Gözyaşlarım çaresizlikten yanaklarımdan süzülmeye başladığında aklıma gelen kötü düşüncelerle hıçkırdım. Hıçkırığımı gizlemek için bir elimi dudaklarımın üstüne kapattım. "Percival nerede, Anthony? Ya başına bir şey geldiyse," diye sızlandım. "Ben nefes alamıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAYRİMEŞRU PRENSES
Historical FictionGayrimeşru bir prensesten kraliçeliğe gidilen meşakkatli bir yol... En büyük varisi ölen kral, kızını öldürmeye çalışan küçük oğlunu sürgün ediyor, eşi kraliçenin ise bütün haklarını elinden alıyor. Yıllarca halktan ağıza alınmayacak sözler işiten p...