''Kilisenin desteklemediği bir savaşa katılmamız mümkün değil.''
''Halk sefil olacak. Hazinemiz savaş için yeterli değil.''
''Hiçbir ülke bize istediğimiz meblağları ödemez. Kimse iki ülkenin arasındaki savaşa destek olmaz. Tarafsız kalacaklardır."
''Bu zaten ülkemizin savaşı değil, prensesin taht kavgası.''
''Prenses veliaht. Savaşa girmeden taç giyme töreni yapılmalı.''
''Kral öleli ne kadar oluyor? Prenses henüz kraliçe olamaz.''
''Bu savaştan kaçmak demektir. Kral Charles sadece prensese değil bizlere de saldırıyor. Ülkemizin topraklarını kendi ülkesine katacak.''
''Hayır, onun amacı prensi kral yapmak. İstedikleri prensesin tahttan çekilmesi.''
''Papa ile görüşmeliyiz. Kilise arkamızda durmalı. Biz tampon ülkelerden biriyiz. Ülkemize girildiği taktirde bütün hristiyan ülkeler arasında savaş başlayacaktır. Bu da dini bizlerden olmayanların işine yarayacak. Bu durumda Papa da tehdit altında sayılır.''
''Prenses kiliseye bazı haklarını devredebilir. Konsey ve üst mertebeden soylular olarak kiliseyle görüşürsek kraliçenin istemediğimiz haklarını onlara devretmemeye ikna edebiliriz. Onlar da hazinemize yardımda bulunurlar. Kilisenin arkamızda olduğunu öğrenen krallıklar da siyasette bizden taraf olacaklardır.''
''Yeter!'' Sesimi yükseltmemle danışman konseyi ve toplantıya katılan üst mertebe soylular seslerini kestiler. Keskin bakışlarımı üstlerinde gezdirdim. ''Tek bir vakfın dahi yönetimini kiliseye vermeye niyetim yokken çoğu hakkımdan vazgeçmemi istiyorsunuz! Hiçbirini vermeyeceğim. Ben en güçlü varisim. Beni desteklemek zorundalar. Eğer desteklemiyorlarsa da tek çarem asla onlara boyun eğmek değil. Böyle bir şey olmayacak!''
Ülkenin nerdeyse diğer ucundan çağırmam üzerine gelmiş olan orta yaşlı lord sordu. ''Peki nasıl bir yol izleyeceğiz? Daha önce kazandığınız savaşın ününü duymayan kalmadı prensesim. Stratejilerinizden övgüyle söz ediliyor. Bu sefer ne planladınız?"
Lorda keskin bakışlarımı yumuşattım. ''Elbette aklımda bir şeyler var. Ne yapacağımızı hep birlikte konuşacağız.''
Başka bir kont atıldı. ''Prenses, en önemli olan mesele şu an için hazinemizin yetersiz olması. Kiliseyle uzlaşmaya gitmeyeceksek ne yapacağız? O kadar sikke ve altını nereden bulmayı düşünüyorsunuz?''
Gülümseyip başucunda oturduğum devasa masaya dirseklerimi yaslayıp parmaklarımı birbirine kenetledim. ''Buldum bile.''
Parmağımı şıklatmamla taht odasındaki kapı muhafızları görkemli kapıyı açtılar. Sırayla ikişer muhafızın zor taşıdığı yedi büyük sandık içeriye getirildi ve kapakları açıldı.
Herkes şaşkınlıkla sandıklardaki altınlara, ardından bana baktılar. ''Nereden buldunuz bu kadar altını ve mücevheri?''
Dük Robert'e bakıp tek kaşımı kaldırdığımda ayaklandı ve uzun bir parşömeni açtı. "Veliaht Prenses Beatrice'in emri ile mallarınıza el konuldu. Mühürlerinizi basarak mallarınızı rızanızla verdiğinizi kabul ediniz."
''Savaş sonuçlanana kadar mallarınıza el koyuyorum. Emin olun ki tahta geçtiğimde sizlerden aldıklarımın büyük kısmını geri vereceğim.'' Elimle bir kontun önüne parşömeni bırakan Robert'i gösterdim. ''Mallarınızı bana kendi rızanızla verdiğinize dair mühürlerinizi basın lütfen," diyerek Robert'in söylediklerini tekrar ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAYRİMEŞRU PRENSES
Historical FictionGayrimeşru bir prensesten kraliçeliğe gidilen meşakkatli bir yol... En büyük varisi ölen kral, kızını öldürmeye çalışan küçük oğlunu sürgün ediyor, eşi kraliçenin ise bütün haklarını elinden alıyor. Yıllarca halktan ağıza alınmayacak sözler işiten p...