''Prensesim! Prensesim uyanın.''
Can havli ile yataktan fırlayarak bana endişeyle bakan Maira'nın kollarına tutundum. Ağlamaya başladığımda Maira şaşkınlıkla beni izliyordu. Ardından hemen bir kadehi bana uzattığında elinden alarak suyu içtim.
Gözyaşlarım hâlâ akmaya devam ediyordu. Yaklaşık iki haftadır uykularım kabuslarla bölünüyordu.
"Yine aynı korkunç rüya,'' diye fısıldadım. Kadehi ona geri uzatırken gözyaşlarımı ellerimle silerek başımı tuttum. "Ondan kurtuldum sanarken bu sefer de rüyalarımda bana saldırıyor. Artık dayanamıyorum.''
İkimiz de kimden bahsettiğimi biliyorduk. Kraliçe Elenor. Rüyalarımda her seferinde beni öldürmeyi başarıyordu. Ama keşke normal bir şekilde öldürse.
Beni cayır cayır yakıyordu.
Percival kaleye saldırdıkları gecenin sabahına babama haber yollamıştı. Babam iki gün içinde ülkeye dönmüş, isyanın başındakileri bulmaya yeminler etmişti. Herkes günlerce sorguya çekildi ve baş zanlılar ibret için meydanlarda asıldılar. Ölmeden önce her biri kraliçenin adını verdiğinden dolayı bana yapılan suikast planının kraliçeye ait olduğunu herkes öğrendi.
Babam öfkeyle Kilise Konseyini ve mahkeme jürilerini topladı. Kraliçe suçlu görülerek sürgün edildi. Oğlu Prens Richard'ın yanına. Fakat ondan farklı olarak bütün serveti alındı. Sadece tek bir nedimesi yanında yollandı. Öncesinde çoğu hakkı elinden alınmıştı lakin şimdi hiçbir hakkı kalmamıştı. Kraliçelik ünvanı dışında kraliyetle bütün bağı kesilmişti. Artık krallığın mutlak mülkiyeti kralındı. Yönetimdeki tek hükümdar da resmi olarak babamdı.
Şimdi ise içimin endişeyle dolu olmasının, uykularımın kabuslarla bölünmesinin nedeni kraliçeyle olan son konuşmamdı. Ondan aldığım hayatın bedelini bana ödetmek için intikam yeminleri ederek saraydan ayrılmıştı. Ve ben onun hamlesinin ne olacağı korkusuyla yaşayamıyordum.
Bir Buçuk Hafta Önce
''Neredeyse bitti, Prenses Hazretleri."
Saray hekiminin yanında çalışan şifacı kadın omzumdaki ok yarasına pansuman yaptıktan sonra kapatarak yanımdan ayrıldı.
Birkaç gün önce Percival'ı korumaya çalışırken omzuma saplanan ok yüzünden oldukça kan kaybetmiş olsam da piskoposun gelip halkı yatıştırmasıyla kısa sürede ok çıkarılmış ve müdahale edilmişti. Bir süre sırt üstü yatamayacaktım. Gün içinde omzumu zorladığım zamanlar dışında çok bir acı hissetmiyordum.
Birkaç dakika sonra üstümü düzeltip ayaklandığımda kapım çalındı ve Percival içeriye girdi. Günlerdir uykusuz olduğu her halinden belliydi. Açık renk teni iyice solmuştu. Gözleri kızarmış ve gözlerinin altları şişip neredeyse morarmıştı. Babam ülkeye dönene kadar başımda beklemek zorunda kalmıştı. Babam dönünce de isyanı başlatanları bulmayı kendine görev bilmişti.
İlk iki gün ok yaramdan dolayı pek hareket etmediğimden ve ara sıra ateşlendiğimden kaledeki odadan çıkamamıştım. Gündüzleri Percival geceleri ise Maira başımda beklemişti. Percival ikisi dışındakilerin odama girmesini yasaklamıştı.
Tanrı'm, kendimi küçük bir çocuk gibi hissetmiştim.
Şimdi saraydaydım. Babam beni gelip kaleden almıştı ve onlarca insan başımda dönüp duruyordu. Artık bu durumdan sıkılmıştım. Halbuki sadece Maira olsun isterdim. Hiç değilse diğerleri gibi meraklı ve samimiyetsiz değildi.
''Yaranız nasıl?''
Gülümsedim. ''Yaram iyi durumda lakin anlaşılan sen pek iyi değilsin. Artık uyumalısın.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAYRİMEŞRU PRENSES
Historical FictionGayrimeşru bir prensesten kraliçeliğe gidilen meşakkatli bir yol... En büyük varisi ölen kral, kızını öldürmeye çalışan küçük oğlunu sürgün ediyor, eşi kraliçenin ise bütün haklarını elinden alıyor. Yıllarca halktan ağıza alınmayacak sözler işiten p...