4.BÖLÜM: Kabul Töreni

4.9K 398 66
                                    

Yüreğim uzun süre uçmuş ve yorulmuş bir serçenin yüreği gibi çarptıkça çarpıyordu. Bayılmaktan, güçsüz düşmekten ve ağlamaktan korkuyordum. Titreyen ellerimi birbirlerine sıkı sıkı kenetlemiş de olsam vücudumu kontrol edemiyordum.

Ben Beatrice; kralın biricik kızı ve merhum Prens Edward'ın kız kardeşi, cadılıkla suçlanan göçmen köylü annesinin tek evladı Beatrice... Korkmaktan ölesiye korkuyordum.

Babam gözlerini benden kaçırıyor bir şeyler düşündüğünü belli eden mavi gözleriyle her yeri hızlıca inceliyordu. Dalgın olduğu, düşüncelerle boğuştuğu belliydi. Beni koruyamadığını düşünüyordu. Bütün bu olanlar onun suçu değildi. Herkes kraliçeyi sever, sayardı. Ne kadar hakları alınmış olsa da kimse onun gibi intikamcı bir kraliçenin kara listesinde olmak istemezdi. Bu yüzden beni kabul etmemelerine şaşırmıyordum.

Koca salon boşaldığında babam, kraliçe, Percival, diğer danışmanlar ve Kilise Meclisi kalmıştık. Kimseden çıt çıkmıyordu.

Dişlerimi sıkarak kraliçeye baktım. Bu bir yenilgi olabilirdi fakat mutlak galibiyeti elbet kazanacaktım. Ve kendi kendime ilk kez bugün bir şeyin sözünü verdim. Yemin ettim.

Ant içerim ki bir gün Kraliçe Elenor'un tahtını devireceğim. Hak ettiği yere, cehenneme onu göndereceğim. Onun ölümü benim saltanatımı başlatacak. Bütün cihana önümde diz çöktüreceğim!

Bu zamana kadar hep iyi niyetli olmaya çalışmıştım. Köylülerden alışveriş yapamadığımızda onca yolu yürüyerek şehre gitmiş, evimize yiyecek getirmiştim. Paramız kalmadığında, yine köylüler bizim ölmemiz için beddualar ederken, annemin gözleri yaşlı şekilde son kalan hayvanlarımızı sattığını görmüştüm. Kraliçe halkı örgütleyip beni yaka paça yakalattırıp tartaklattığında bile kötülüğünü düşünmemiştim. Belki bir gün ağabeyim Edward gibi beni sever diye yolunu gözlediğim Richard hançerini ilk fırsatında karnıma sapladığında bile onun iyiliği için tanrıya dua etmiştim.

Fakat buraya kadardı. Bundan sonra o iyilik meleği Beatrice ölmüştü. Herkes görecekti gücümü! Beni tanımıyorlardı. Kendimi önce Kilise Konseyine, sonra halka ve sonunda ellerim boğazındayken kraliçeye tanıtacaktım.

"Başpiskopos!"

Kendimden emin çıkan yüksek sesimle seslendiğim adam ve onunla birlikte herkes bana şaşkınlıkla baktığında gözlerimi Kilise Meclisine çevirdim.

"Sizinle yalnız görüşeceğim."

Babam kaşlarını kaldırdı. Percival rahatsızca olduğu yerde kıpırdandı. Kraliçe ise beni kaale bile almadı. En çok da ona kanıtlayacaktım kendimi. Bu sarayda illa bir iblis olacaksa o iblis ben olacaktım!

Kilise hayretler içinde böyle bir şeyin mümkün olmadığını söylerken elimi havaya kaldırıp onları susturdum.

"Kralım," dedim babama reverans yaparken. "İzninizle."

Babam tereddütle başını salladı ve buraya açılan kapılardan birinin önünde bekleyen muhafızı yanımıza çağırdı. Başpiskoposla bize yol gösteren muhafızı takip etmeye başladık. Taht odasının yanındaki çalışma odasına geldiğimizde muhafız kapıyı kapatarak yanımızdan ayrıldı.

Göğsümü şişirerek uzun kapalı elbisesi içinde beni inceleyen, boynunda kocaman bir haçtan kolyesi olan, kafasındaki mitreyle saygı duyulması gereken başpiskoposa baktım.

"Sizi dinliyorum, Bayan Beatrice."

Kaşlarımı çattım. "Prenses Hazretleri!"

Adamın gözleri irileşti. "Kabul görmediniz. Böyle bir şey..."

GAYRİMEŞRU PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin