Ağabeyimden mektup mu getirmişti? Gerçekten ağabeyim yaşıyor muydu? Peki bu adam da kimdi ve neden ondan bana mektup taşıyordu? Ağabeyim yaşıyorsa neden bana kendini göstermiyordu? Neden ait olduğu saraya gelmiyordu?
''Sana inanmıyorum! Ağabeyim öldü!''
Maskeli Yabancı benden böyle bir tepki beklemiyor olmalı ki maskesinin altından gözlerini şaşkınlıkla açtığını gördüm.
''Bağırmayı kes Beatrice! Muhafızları başımıza toplayacaksın.''
Bana saygısızca sadece ismimle hitap eden ve bugüne kadar onu her düşündüğümde sempati duyduğum adama öfkelendim. "Git buradan! Yalanlarını kendine sakla!''
Derin bir nefes alarak üstüme doğru büyük adımlar atmaya başladı. Korkuyla birkaç adım geriledim. O ise öfkelenmiş gibiydi.
''İnan bana mektubu sana ulaştırmak için söz vermiş olmasam bir saniye bile kalmam burada. Al şunu da gideyim,'' diyerek cebinden katlanmış kağıt parçasını çıkararak bana uzattı.
''İstemiyorum!''
Bağırmamdan dolayı çenesi seğirmeye başladı ve beni bir anda sertçe kolumdan tutarak balo gecesi hayallere daldığım koyu gözlerini iri iri açtı. "Kes şunu!''
Kolumu elinden kurtarmak için debelensem de bırakmadı. "Ağabeyim öldü! Git ve kraliçene söyle... Böyle oyunlara gelmem.''
Hızlı hızlı solumaya başladı. Her an saldıracak vahşi bir hayvan gibi. "Kraliçenin adamı olduğumu mu düşünüyorsun? Daha bir çocuğu onlarca denemesinde öldürmeyi becerememiş bir kraliçenin? İnan bana siz sözde soylular umrumda bile değilsiniz.''
Kuşağımın içindeki hançeri hızla çekerek boynuna dayadım. "Git buradan.''
Kolumu bırakıp bir adım gerilese de yüzündeki ifadeden korkmadığını anladım. Daha çok alay ediyor gibiydi.
''Biliyor musun... Sen ve şımarık prenses tavırlarını çekemeyeceğim. Amacım mektubu ulaştırmaktı. Madem istemiyorsun, keyfin bilir.''
Arkasını dönüp ağaçların arasına girdiğinde yaptığımın aptallık olduğunu düşündüm. "Vazgeçtim! Mektubu ver!'' Fakat o yürümeye devam etti. Elbisemin uzun eteklerini elimde toplayarak peşinden koşmaya başladım. "Sana diyorum!"
Ne durdu ne de cevap verdi. Sadece yürümeye devam etti. Beni tuzağa çekiyor olabilir miydi? Peşinden gideceğimi tahmin etmiş olmalıydı. Yerimde durarak ona son kez seslendim.
''Ben şımarık bir prenses değilim! Ama sen sözünün eri olmayan bir ulaksın! Ağabeyimin mektubunu...''
Elindeki katlanmış kağıdı avucundan yere düşürdüğünde sustum. İsteyerek düşürdüğüne emindim. Gözden kaybolana kadar izledim onu. Ardından koşa koşa mektubu almaya gittim. Bir süre yaprakların arasında eski parşömen kağıdına yazılmış mektubu arasam da sonunda buldum ve hızla göğsüme saklayarak saraya gittim.
Elimde ağabeyimin ikinci mektubu olsa da hâlâ hayatta olduğuna inanmıyordum. Çünkü eğer kandırılıyorsam... Yeniden acısını çekmeye dayanamazdım.
🏹🏹🏹
Önümdeki sehpaya sıcak ballı sütü bırakan Maira bana mahçupça baktı. "Lütfen beni affedin prensesim. Amacım sizin adınızı karalamak asla olamaz.''
Dakikalardır odamdaki pencereden dışarıyı, uzaklarda görünen şehri izliyordum. Maskeli Yabancı'dan aldığım mektubu okumuştum. Sözde ağabeyimin benden istediği şey imkan dahilinde değildi. İçim içimi kemirirken ne yapacağımı bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAYRİMEŞRU PRENSES
Fiksi SejarahGayrimeşru bir prensesten kraliçeliğe gidilen meşakkatli bir yol... En büyük varisi ölen kral, kızını öldürmeye çalışan küçük oğlunu sürgün ediyor, eşi kraliçenin ise bütün haklarını elinden alıyor. Yıllarca halktan ağıza alınmayacak sözler işiten p...