''Bırak kolumu!''
Gözlerim bağlı olduğu için önümü göremediğimden bir yere takıldım ve neredeyse düşecektim ki kolumu tutan kaba adam bunu engelledi. Öyle bir güçle beni doğrultmuştu ki kesin elinin izi kalacaktı.
''Böyle anlaşmamıştık. Beni derhal bırakmanı emrediyorum sana!''
Canımı yaktığını önemsemeyen adam kalın sesiyle bana karşılık verdi. "Sus ve sadece yürü.''
Sinirlenmeye başlıyordum. Maskeli Yabancı neredeydi? Ağabeyim neredeydi? Nereye götürülüyordum?
''Maskeli adamla konuşmak istiyorum.''
Tekrar düşeceğim sırada beni kendine çektiğinde dudaklarımdan kaçan çığlığı engelleyemedim. Sesini kulağımın hemen yanında duyduğumda irkildim. ''Sabahtan beri kimden bahsediyorsun sen?''
Bir anda başımdaki kese çıkarıldığında gözlerimi ışıktan dolayı kısmak zorunda kaldım. Ormandaydım. Hemen karşımda bir kulübe vardı ve etrafta yüzü peçeli on kadar kılıçlı adam. Kaba adam sonunda kolumu bıraktığında rahatlayarak ona döndüm.
Gözlerim hemen yüzündeki bıçak yarasına kaydı. Şakağından başlayıp yüzünün yanına kadar inen derin kesik izine...
''Sana diyorum, kimden bahsediyorsun?''
Bu adam benimle eğleniyor muydu? Tabii ki beni kaçırmasını ondan istediğim Maskeli Yabancı'yı soruyordum ona. "Ağabeyimin ulağından bahsediyorum.''
Kaşlarını sertçe çatıp gözleriyle ormanın derinlerini taradı. "Prens Richard burada mı?''
Deliriyor olmalıydım. Hayır hayır hayır... Bu gerçek değildi.
''Sen...'' Sözcükleri bir araya getirmekte zorlanarak yutkundum ve yüzleri peçeli adamlara baktım. ''Sizler kimsiniz?''
Yüzü yaralı adam kocaman sırıtarak başını bana eğdi. Kalın sesiyle duymaktan korktuğum sözcükleri sıraladı. "Bizler haydutuz prenses. Sense bizim ganimetimizsin.''
🏹🏹🏹
Kral Lui yemek masasında oturmuş sabırsızlıkla kızını bekliyordu. Bu gece onunla konuşmak istedikleri vardı. Uygun bir dille Richard'ı affettiğini ve saraya çağırdığını söyleyecekti. Emindi ki kızı bu kararını anlayıp saygıyla karşılayacaktı. Sonuçta küçük oğlunun kızına olan öfkesine kraliçe neden olmuştu hep. Şimdi ise kraliçe sürgündeyken iki kardeşin arasını düzeltebileceğini umuyordu.
''Prenses nerede kaldı?''
Masanın yanında bekleyen uşak yemek salonunun kapısına bakıp hizmetlilere kaş göz yaptı. Fakat hizmetli kadın omuz silktiğinde beklediği cevap bu değildi.
''Gelmek üzerelerdir kralım. İsterseniz size yemek için servise başlayalım."
Saçlarına çoktan aklar düşen kral başını iki yana salladı. ''Biraz daha bekleyeceğim. Annesinin yanından ayrılamamış olmalı.''
Bu sırada yemek salonuna giren kişiye çevrildi bütün gözler. Beklenen kişi Woodshed Kontu değildi. Genç delikanlı belinde kılıcı, özensizce üzerine geçirdiği belli olan kıyafetleriyle aceleyle kalesinden ayrılmış gibi duruyordu. Yeşil gözlerinden endişeyi okumak mümkündü.
''Percival?'' Kral onu bu saatte sarayda beklemediği için bir şey olduğunu anlayarak ayaklandı.
Percival nefes nefese kralın yanına varıp reverans bile yapmadan hemen konuya girdi. "Emriniz üzerine prensesin arkasından güvendiğim bir adamımı gönderip kendilerini uzaktan izlemesini istemiştim. Maalesef çok korkunç bir şey vuku bulmuş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAYRİMEŞRU PRENSES
Ficción históricaGayrimeşru bir prensesten kraliçeliğe gidilen meşakkatli bir yol... En büyük varisi ölen kral, kızını öldürmeye çalışan küçük oğlunu sürgün ediyor, eşi kraliçenin ise bütün haklarını elinden alıyor. Yıllarca halktan ağıza alınmayacak sözler işiten p...