Vakti zamanında bir kralın da söylediği gibi: İntikamla geri dönmemeleri için sorunlarınızı tamamen ortadan kaldırın.
Kraliçe Elenor'un beni daha çocukken öldürmesi gerekirdi. Genç bir kız olduğumda hayatıma son vermek istemesi bana güçlenecek zamanı verdi. Ağabeyime minnet doluydum. Onun gizli hazinesi sayesinde borçsuz bir şekilde, rahatlıkla tahta çıkmıştım. Ve Richard... Onu bağışladım. Anneme ve babama yaptıklarına rağmen. Sonunda herkes cezasını çekti. Kraliçenin yıllar önce söylediği gibi, benim cezam ise yaşamak oldu.
Boş bakışlarımı önümde eğilip bana sadakat yemini eden soyluya indirdim. Törenin ardından saraya dönüp taht odasına geçmiştik ve emrimdeki bütün soylular bana kendilerini tanıtıp sadakat yemini ediyorlardı. Taç giyme bildirgem herkese açıklanmıştı. Usullere uygun bir şekilde, babamın tahta çıktığı dönemde yayınladığı bildirgeyi çok az değiştirerek yayınlamayı uygun görmüştüm.
Giden soylunun ardından Aldous geldi önüme. Kılıcını ayaklarımın dibine bırakarak diz çöktü ve başını eğdi. "Ben Wichelson Arşidükü Aldous. Wichelson, Sefton, Rother ve Poole toprakları benim yönetimimdedir. Yönettiğim topraklardaki halk benim mesuliyetim altındadır. Onları koruyup gözeteceğime, siz Kraliçe Hazretleri'ne daima sadık olacağıma, her sözünüzü bir emir bileceğime yemin ederim. Hükümdarlığınız daim olsun."
Gözlerimi keskin bir şekilde gözlerine indirdim ve başımı sallayıp elimle kalkmasını istedim ama yerinden kıpırdamadı. Doğruca bana bakmaya devam etti. "Beni bağışlayın," diye fısıldadı. "Sizden gerçekleri yemin ederim ki saklamadım. Benim de haberim yoktu."
Arkasında sadakat yemini etmek için bekleyen soylular merakla bize baktıklarında Aldous'a yeniden kalkması için işaret yaptım. "Yemininizi ettiniz, diğerlerine de müsaade edin," dedim sakin bir tonda. Halbuki tam tersine öfkeliydim. Herkesin içinde konuşulacak konular değildi bunlar.
Gözlerindeki üzüntüyle ayağa kalkıp beni son kez selamladı ve önümden çekildi. Ona kızgın mıydım bilmiyordum. Ortada bir çocuk vardı. Benden önceki hayatı beni ilgilendirmiyordu. Kendisinin de Milo'dan yeni haberi olmuştu. Bu yüzden onu haksız yere suçlayamazdım. Lakin o çocuğa iyi bir baba olacağından emin olmalıydım. Rosetta yıllarca tek başına ebeveynlik yapmış kimsesiz bir kadındı. Aldous bundan böyle çocuğuna ve çocuğunun annesine sahip çıkmalıydı. Bunun için de onunla arama mesafe koymaya hazırdım. Milo'nun da benim gibi babasız ve acı içinde büyümesini istemiyordum. Veya Rosetta'nın annem gibi yalnız bir anne olmasını.
İlerleyen saatlerde yeminler ve hazırlıklar bitince balo salonuna geçtik. Açılış dansını yapmam gerekiyordu. Kavalyem olmak istediğini söyleyen beş kişi şimdiden yanıma gelmişti. Gözlerim balo salonunda Percival'ı aradığında yanında Agnes'i gördüm. Maira'ya o kızın baloya katılmasının kati suretle yasak olduğunu söylemiş olsam da diğer nedimelere bu ayrıcalığı tanıdığımda ona haksızlık yapmak istemedim ve baloya katılmasına izin verdim.
Maira Dük Robert ve Anthony'nin arasında oldukça mutlu bir şekilde bana bakarken ona hafifçe gülümsedim. Bundan böyle saray görevlerimin çoğunu ona devredip onu yüceltecektim. Bunu sonuna kadar hak etmişti.
"Kraliçem, bu dansı bana lütfeder misiniz?" Hafifçe eğilip bana elini uzatmış Kral John'u gördüğümde gülümseyerek elini tutup ayağa kalktım. Çok teklif alsam da en uygunu kendisiyle dans etmemdi. Bir kraldı ve bunun yanı sıra babamdan ötürü bizim dost krallığımızın hükümdarıydı.
Salonun ortasına doğru yürümeye başladığımızda herkes geri çekilerek ortayı açmıştı. Gözlerim Aldous'a kaydı. Yanında Rosetta ve önlerinde Milo vardı. Milo beni görünce kocaman gülümseyerek el salladığında ona göz kırptım. Bu onu daha da mutlu etti. O çocuğu sevmiştim. Anlaşılan o da beni sevmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAYRİMEŞRU PRENSES
Historical FictionGayrimeşru bir prensesten kraliçeliğe gidilen meşakkatli bir yol... En büyük varisi ölen kral, kızını öldürmeye çalışan küçük oğlunu sürgün ediyor, eşi kraliçenin ise bütün haklarını elinden alıyor. Yıllarca halktan ağıza alınmayacak sözler işiten p...