Zeke'in durumu cidden kötüydü. Nedeni o makineye bağlı olmasıydı. Sarı sakalları kahverengiye dönmüştü, yüzü mosmordu.
"Ne zaman öldüreceksiniz beni!?"
Zeke bağırmaya devam ederken gardiyan durumu Levi ve Eren'e anlatıyordu.
"Sürekli ölmek istiyorum diye bağırıyor. Ağzında kalan dışkı parçalarını tükürüyor."
"Bu durumda ben ne yapabilirim?"
"Yüzbaşı kararınız ne? Öldürelim mi?"
Levi, Zeke'ye baktığında Zeke ona sönük gözlerle bakıyordu. Ölmek istediği her halinden belliydi.
"Bokunda boğulsun."
"Yüzbaşı bu kadar eziyet yetmez mi?"
Eren'in sorusu üzerine Levi ona doğru döndü.
"Az bile. Bu maymun yüzünden kaç askerimizi kaybettik unuttun mu? Onların aileleri bana evladım nerede diye sorduğunda cevap bile veremedim. Sadece kalan uzuvlarını teslim ettim."
"Haklısınız.."
"Başka sorun yoksa gideceğim."
"Sorun yok Yüzbaşı."
Levi kafa sallayıp zindandan ayrıldı.
Odasına girip kapıyı kapattı ve Hange'ye döndü.
Hange'nin, Levi'ın yastığına sarılıp uyuduğunu gördü.
Banyoya gidip üstünü değiştirdi ve yatağa uzandı.
"Hange yastığımı verir misin?"
"Hıh? Ne diyorsun?"
"Burada gerçeği duruyor sen yastığına sarılıyorsun diyorum!"
Hange yastığı yana koymasıyla Levi yanına yattı.
"Sen bana ne diyecektin?"
"Uyuyorum ya!"
"Uyuma söyle hadi!"
Hange gözlerini ovalayıp açtı ve Levi'a döndü.
Levi dirseğini yatağa dayayıp eli ile başını tutuyordu. Hange ona doğru dönüp konuşmaya başladı.
"Nasıl söylesem ki?"
Hange elini Levi'ın beline attı. Elini Tişörtünün içine atıp kaslarına dokunmaya başladı.
"E hadi ama!"
Hange Levi'ı sırt üstü yatırıp üstüne çıkmıştı.