17- YAZ TATİLİ

491 99 17
                                    

Tolga avukatın yanında kaldığım günden bugüne yaklaşık altı ay geçmişti. Numaradan bir şey çıkmamıştı, Ali Demirkan o gün için polise telefonunun çalındığıyla ilgili ihbarda bulunmuş, yani adam gerçekten masummuş.

Bugün ise yaz tatili başlıyordu. Karnelerimizi alacaktık ve ben takdir belgesi bekliyordum.

Sabah alarmın sesiyle uyandım. En azından altı aydır bir daha herhangi bir numaradan tehdit almadım.

Heyecanla Kaya'yı dürttüm.

"Hmm" dedi uykulu uykulu.

"Kalk hadi bugün okulun son günü." dedim neşeyle.

Gözlerini hızla açtı ve "doğru bu gün son gün!" diye bağırdı ve hızla yataktan kalktı. "Sivil gidelim." dedi.

"Zaten son bir haftadır sivil giyinmemize izin verilmişti." dedim. Uyku sersemi idrak edemiyordu.

"Ha doğru" dedi ve kalkıp lavaboya gitti, ben de üzerime koyu renk kot pantolon üzerime de beyaz baskısız t-shirt giydim. Saçlarımı taradım. Bayağı uzadılar kestirmek gerek.

Kaya çıkınca da ben lavaboya gittim ve sonra ayakkabılarımızı giyip kahvaltı etmeye gittik. Bugün yanımıza hiçbir şey almamıştık. Okulun son günü olmasının güzelliklerinden biri.

Kahvaltımızı edip konuşa konuşa okula geldik. Gelince de, o kendi arkadaşlarının yanına gitti ben de kendi grubumun yanına geldim.

"Hey çocuklar, sonunda son gün ha." dedim neşeyle.

Peker, "oğlum sonunda kurtuluyoruz lan, Mustafa hoca yok, Semra hoca yok, Bünyamin hoca yok, oh ne rahat." deyip elini ensesine attı.

İpek, "üç ay çabucak geçer Peker'ciğim sonsuza kadar gitmiyoruz sonuçta üç yıl daha buradayız." deyip onu bozdu.

"Ya! Hayallerimin içine etmesene" dedi Peker.

Melis, "onu boşverin ben Kaya'yla konuştum" dedi.

"Bana hiç bahsetmedi." dedim.

"Söylememesini ben istedim. Artık bir sevgilim var huhuuu" dedi. Sevinci gözlerinden okunuyordu.

"İpek sen de benimle çıksana, bak sap gibi kaldım." dedi Peker.

İpek, "hadi oradan, her kıza yavşayan biriyle birlikte olmam ben." dedi.

Peker'in süngüsü düşmüştü.

Peker'in İpek'e deliler gibi aşık olduğunu biliyordum ama İpek'in de dediği gibi her kıza yavşarsa sonunda İpek'i kaçıracak elinden. İpek güzel ve akıllı bir kızdı. Ayrıca hamarat ve hanım hanımcıktı. Yani Peker'in tam tersi.

İçeri girip sıralarımıza oturduk. Üç ay boyunca görmeyecektim.

O gün hocalarımız bizimle oyun oynadı. Biri ile iki saat boyunca tahtada çarkıfelek oynadık. Diğeri bizimle hayvan bitki oynadı.

Zaman o kadar çabuk geçti ki öğle yemeği vakti çabucak geldi. Buğra'ya tost borcum vardı. Bu yüzden Buğra'ya tost ve ayranı ben aldım. Hepimiz yedikten sonra biraz dolaştık.

Okula geldiğimizde ders beden eğitimi olduğu için dışarıda kaldık. Beden eğitiminde de basketbol oynadık gruplara ayrılıp, her şey çok güzeldi. Son saat karne dağıtımı için sınıfa gittik.

Hoca sırayla hepimizi tebrik etti ve sırayla bizleri çağırdı, önce karnelerimizi verdi, sonra da belgeler dağıtıldı, tahmin ettiğim gibi takdir belgesi almıştım. Aynı şekilde İpek, Melis ve ikizler de takdir almıştı. Gülcan ve Seçil teşekkür belgesi aldı, Kaya'da öyle. Sınıfta belge alamayan tek kişi Peker oldu.

O da buna çok bozulmuştu.

Okuldan çıktıktan sonra hepimiz benim eskiden çalıştığım kafeye gelip oturduk ve bir şeyler içtik.

Akşama kadar gezdik.  Bu sırada tek farkettiğim şey nereye gidersek gidelim aynı yabancının da o yerde olması. İnşallah yine takip edilmiyorumdur.

Bunu anlamanın bir yolu vardı.

Hepimiz dağıldıktan sonra yurda doğru yürüyordum ve bir ara sokağa sapıp o yabancının gelmesini bekledim. Evet salakça bir şey, öldürülebilirdim ama yaptım.

Tahmin ettiğim gibi adam gelirken birden karşısına çıktım ve onu duvarla arama sıkıştırdım.

"Beni mi takip ediyorsun?" diye sordum.

"Hayır." dedi.

"O zaman niye gittiğim her mekanda seni gördüm?" dedim.

"Tesadüf" diye yanıtladı. "Şimdi üstümden çekil, evim bu  tarafta" dedi.

Mecburen çekildim.

Adam yanımdan geçti ve köşeyi döndü. Sinirle önemdeki duvara yumruk attım.

Ardından dönüp  yurda doğru yürümeye başladım. Bir yandan da etrafıma bakınıyordum. Yine o adam...

Bu sefer seni yiyeceğim. Ona doğru koştum, beni farkedince tersi yönde koşmaya başladı.

"Kaçma! Dur!" diye bağırdım.

Ama kaçmaya devam etti, ben de peşinden. Adam ara ve dar bir sokağa sapınca ben de peşinden gittim.

Filmlerde genellikle kurban tehlikenin peşinden gider ve ölürdü. Ama o filmlerde olur. Ben ise ölmeyecektim, yani öyle umuyordum.

"Neredesin?" diye bağırdım.

Ancak sokakta mutlak bir sessizlik vardı, sanki adam birden ortadan kaybolmuştu.

Arkamı dönüp gidecekken bu sefer o adam beni duvara sıkıştırdı.

"Beni mi takip ediyorsun?" diye sordu. Resmen repliğimi çaldı pis herif.

"Hayır" dedim, bende ona ithafen gönderme yaparak.

Nereden çıkardığını anlamadığım bıçağı boynuma dayayıp "neden gittiğim her mekanda seni gördüm?" dedi.

"Tesadüf" dedim, bir yandan da korku bedenimi sarmaya başlamıştı.

Başını "ı-ıh" diyerek iki yana salladı.

"Neden beni takip ediyorsun, kimsin sen?" diye sordum.

"Ecelin, derdim ama bu işi yapamayacağım, Kamuran bey'in emri, o yanımızda yokken sadece..."

Hemen sustu, belli ki fazla konuşmuştu.

"Eee" dedim.

"Yok bir şey" dedi ve bıçağı çekti.

"Kamuran bey'e söyle, kendini gangsterliğe fazla kaptırmış galiba, fazla heveslenmesin ve beni rahat bırakın yoksa polise şikayet ederim sizi." dedim.

Adam güldü. "Onun hakkında hiçbir şey bilmiyorsun değil mi?" diye sordu.

"Ne bilmem gerek." diye cevap verdim.

"Kamuran Cansever Türkiye'nin en büyük ikinci organize mafya babası" dedi.

Mafya babası, mafya....

"Ne?" dedim şokla.

"Tabi ondan daha büyükleri de var ve genellikle onlarla çalışır." dedi.

Bu adam ne dediğinin farkında mı?

Ben hala şoktayken kolumda bir sızı hissettim, sızıyla birlikte önce sıcak aşağı doğru ilerlerken soğuyan bir sıvıyı hissettim.

Adam koluma bıçakla çizik atmıştı.

"Ah!" deyip kolumu tuttum.

"Bu, Kamuran beyin uyarısı bir dahakine dediğini ikiletme." dedi.

Sonra da koşarak uzaklaştı. Ben de yurda gitmeden önce mecburen hastaneye gitmek zorunda kaldım.

.
.
.

Gidişatı beğeniyor musunuz?

Üvey Babam Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin