{17}

1.5K 95 119
                                    

Oturduğum koltukta biraz daha yayılmıştım. Gerçekten gece uykusu alamamak insanı yoruyordı hattinden fazla. Yazgı artık daha iyiydi. Hatta yarın okula bile başlayacaktı.

O yüzden bugün akşam onu bir yere götürmek istiyordum. Bunun içinde Yiğit'e haber vermiştim.

Aklıma Yiğit ile yaptığımız derin mevzuların da içinde olduğu muhabbetimiz gelmişti. O gece uzun uzun düşünmüştüm. Girdiğim bu yolda neler bekliyordu beni bilmiyorum ama hayatımda hiç bu kadar mutlu ve huzurlu hissettiğimi hatırlamıyorum.

__________

Kahvaltıyı yaptığımız günün akşamı sahile inmiştim. Deniz havası ve rüzgarın etkisi ile dinlenmiş hissediyordum kendimi.
Şu bir kaç gün içerisinde gerçekten büyüdüğümü hissediyordum. Sanki bir kaç yaş daha almıştım.
Kaybetme duygusu dünyadaki en kötü duyguymuş. Allah kimseye yaşatmasın.
Kalbimin üzerindeki ağrı hep vardı, sanki hiç gitmeyecekmiş gibiydi. Ta ki bana bakıp güldüğü o an, yemin ederim o an her şey uçup gitmişti sanki.
Demek ki sevilmek böyle bir histi. Sevmek demiyorum çünkü ben hep seven taraftım. Sevmek zor değildi ama sevilmek ve ona karşılık vermek sanırım farklı bir kavramdı. En azından benim dünyamda öyleydi.

Çalan telefonum ile dikkatim dağıldı ve cebimden çıkarıp açtım.

"efendim kardeşim"

"nerdesin"

"sahile indim. Gelsene sende. Uzun zamandır balık ekmek yapmıyorduk"

"tamamdır geliyorum beş dakkaya, her zamanki yerimiz değil mi"

"evet evet"

Telefonu kapattığımda karşımdaki denize nedenini bilmediğim bir şekilde 32 dil sırıtıyordum. İlk defa böylesine mutluydum. Sanki içim içime sığmıyordu.
Derin bir nefes aldıktan sonra etrafıma baktım ve boş olduğunu gördüğüm bir banka oturudum.

Elimdeki telefonu açıp galeriye girdim.
Öyle çok telefon kullanan bir insan değildim, öyle çok uygulama cart curt şeylerim de yoktu.
Ama fotoğraf çekmeyi severdim. Bana huzur veren anları ölümsüzleştirmeyi severdim.

Açtığım galerimde en sevdiğim klasörüme girdim. 'küçüğüm'  yazan klasöre girdiğim de Yazgı'nın çoğunda habersiz olduğu resimlerine bakmaya başladım.

Ne zaman başladığını bilmiyorum ama kendimi sürekli onu gülerken çektiğim zamanlarda buluyordum. Önceden rahatsız olurdum ama sonradan resimleri silmeye kıyamamaya başladın. Ha birde bazen açıp bakmaya başlamıştım.

Bakarken hep ne kadar çabuk büyüdüğünü düşünürdüm. Eskiden her şey normaldi ama son zamanlarda çok çabuk büyümesi beni endişelendirmeye başlamıştım. Neden böyle hissettiğimi de asla anlamazdım.
Ama şimdi Yazgı sayesinde anlıyordum bazı şeyleri.

Duyduğum ayak sesleri telefonu kapatıp arkama döndüm. Doğru tahmin etmiştim gelen Yiğit'ti.

"hoşgeldin kardeşim"

"hoş buldum kardeşim. Nasılsın. Hava da soğukmuş ha. Üşütmeyesin, çarpar deniz havası"

"yok ya alışığız biz"

Yiğit yanıma oturup bacağının tekini diğer bacağının üstüne atıp tam karşımızdaki denizi izlemeye başladı.

"ah ulan İstanbul, nasıl bu kadar güzelken aynı zamanda bu kadar yorucu ve zorsun"

Dediklerine gülerken, elimdeki telefobu ceketimin cebine koydum. O arada da konuşmaya başladım.

"aşk gibi işte. Bence bu şehir için bu kadar çok aşk destanları boşa yazılmadı. Şehrin kendisi de başlı başına bir aşk"

Cesaretin var mı Aşk'aHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin