Melek üstünü değiştirip, yatağına yatmıştı. Tavana boş boş bakıp annesini düşünüyordu. Annesinin yüzünü hiç görmese de onu düşününce yüzünde bir tebessüm belirmişti. Ama babası? Babası ona yalan söylemişti, onun hayatını yalan duvarlarla çevirmişti. Arkasında babası, önünde annesi vardı artık. Babası onun arkasında, her zaman sığınabileceği bir limandı. Annesi ise bilmediği, her adımında daha da yaklaştığı hayatının en büyük sürpriziydi.
Telefonuna gelen bildirim ile yataktan doğrulmuştu. Babasının mesajını okumuştu.
“Babasının gülü yemeğini yemeyi unutma. İstediğin bir şey var mı? Gelirken alayım.”
Melek babasına karşı haksızlık yaptığını düşünmüştü. Kızını bu kadar düşünen bir baba neden kızını annesinden ayırırdı?
“Ben yemek yedim babacığım. Müsaitsen arayayım mı?”
Babası, Melek’in bu mesajı üzerine hemen kızını aramıştı.
“Prensesim! Nasılsın?”
“İyiyim kralım, sizi sormalı?”
“İyiyim bende. 01.00 gibi geleceğiz. Gelirken bir şey alayım mı?”
“Çikolata alırsan sevinirim.”
“Tamamdır prenses.”
“Baba,”
“Söyle güzelim.”
“Biz seninle bu aralar fazla yakın değiliz galiba. Bu durumu düzeltiriz değil mi?”
“Her şey düzelecek, sen inan bana prenses.”
“Tamam baba.”
“Görüşürüz zeytin gözlüm.”
“Görüşürüz baba.”
Melek telefonu kapatmıştı. Kapısı çalmıştı. Melek kapısını açtığında, karşısında babasının adamlarından Celasun’u görmüştü. “Buyur abi?”
“Melek, aşağıda seni görmek isteyen biri var.”
“Kimmiş o?”
“Koçovalılardan biri.”
Melek merakla aşağı inmişti. Karşısında Saadet’i görünce, şaşırmıştı. “Siz?”
“Merhaba kızım. Ben sana bunu verecektim. Bize geldiğinde kaçarken düşürmüşsün bu fotoğrafı. Sonra da gelmeye fırsat bulamadım.” Melek fotoğrafı eline alıp bakmıştı. Babası ve kendisinin doğum gününde çekildiği bir fotoğraftı.
“Teşekkür ederim.”
“Baban mı?”
“Evet, babam.”
“Baban evde değil sanırım.”
“Evet, bir işi çıktı da gitti o yüzden.”
“Bir sorunun olursa ya da sıkılırsan bize gelebilirsin. Çekinme sakın.”
“Teşekkür ederim. Sizde öyle.”
Saadet gittiğinde Melek anlamsız bir ifadeyle arkasından bakmıştı. Onlar düşmandı ve bu kadın ona iyi davranıyordu. “Ne değişik insanlar var ya. Benim babamın hayatını karartmışlar, bir de gelip ne diyor. Neyse en azından iyi biri çıktı aralarından.”
Saat 23.00
Melek salonda oturup televizyon izliyordu. Telefonuna gelen mesaja bakmıştı.
“Kararını verdin mi?”
Melek derin bir nefes alarak cevap yazmaya başlamıştı.
“Mert, bana biraz zaman ver. Hemen karar verilecek bir şey değil bu. Lütfen.”
“Seni zorlamıyorum ama iyi olman için biraz uzaklaşalım buralardan.”
“İyi geceler, Mert.”
“Sana da Melek.”
Melek ne yapacağını bilemeyecek kadar sıkılmıştı bu olaylardan. Hem buradan gitmek istiyordu hem de babasının doğruları söylemesini.
Melek üstüne montunu giyip dışarı çıkmıştı. Kapıdaki adamlara da babasının haberi olduğunu söyleyip evden çıkmıştı. Derin bir nefes alıp yürümeye devam etmişti. Yağmurun yavaş yavaş gökyüzünden süzülüşüne şahit olduğunda çoktan hava kararmıştı.
Kendini tanımıyordu artık, tanımak istemiyordu. Babasının ona yaptıklarının sadece bir yanılgı olduğunu bilmek istiyordu. Ama olmuyordu işte...
Bazen bir şeyi ne kadar istersen iste, o hep yarıda kalırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇUKUR (Babasının Meleği)
FanficMelek. Sadece kanatsız bir melekti o. Annesine yılların özlemini duyardı. Babasını herkesten çok sever, onu korumak isterdi. Babasının gözbebeğiydi o. Vartolu Sadettin'in biricik kızıydı. Vartolu'nun Çukur ile olan savaşında en çok zarar görecek ola...