Selam kırmızı güller!Yıldıza basmayı ve bol bol yorumlar bırakmayı unıtmayın. ♥
Buraya kitabımızın simgesi 🍷🥀
33. BÖLÜM | GÜL KEFENİ
🥀
Gecenin üzerine devrilerek onu yaran gündüzün yaydığı ışık, hiç bu kadar güzel, hiç bu kadar parlak görünmemişti gözüme.
Muhtemelen başkası delirdiğimi söylerdi çünkü hava yağmurluydu.
Gökyüzünden usul usul batıya ilerleyip batan güneş gibi yoğun duyguların göğünde usul usul ilerleyip göğsünde batmıştım. Buradaydım, onun yanında, çok yakınında. Boynumun altındaki güçlü kolu tenimle olan temastan dolayı terlemişti, yine de ayrılmak için hamle yapmamıştım, aksine ona biraz daha yaklaşıp omzuna başımı yerleştirdim.
Uyurken bile harika görünüyor, zıt hisleri yaşatıyordu bana. Karadenizde ince uzun asma köprüler vardır o köprülerde, yüksek bir yerde tam uç noktada durduğunuz zaman sanki arkanızdan biri sizi o yükseklikten aşağı doğru itiyormuş veya aşağıdan biri sizi o boşluğa doğru çekiyormuş gibi bir hisle doluyordunuz, Savaş Akduman öyleydi. Hem uçurumların en yüksek ucu, hem de uçurumların en dibiydi.
Savaş Akduman, benim uçurumumdu.
Eli, çıplak karnının üzerindeydi, nefes aldıkça o iri el karnıyla birlikte hafifçe yükseliyor sonra iniyordu. Nefesleri derin ve dingindi; beni dinlendiriyor, yorgun bedenimin içindeki nabız noktalarıyla bütünleşen bir müzik gibi tenimin altına melodileri işleyip, işletip canlandırıyordu.
Savaş, birden tavana dönük yüzünü bana döndürünce burunlarımızın ucu birbirine sürtüntü. Benim nefesim, daha yeni ritmik sayma öğrenen bir çocuğun yalpalayışıyla içime yalpalayıp düşüverdi. Yüz yüze geldiğimiz o duraksama anında duran kalbim, yanan burnumun ucu, hareket eden göz kapaklarımdı. Savaş derin nefeslerini yüzüme bırakırken, hâlâ uyuduğunu biliyordum. İçimde duraksayan soluğu dışarı verdiğimde, burnumun ucunu bir gülü dalından koparıp ölüme yaklaştırır gibi yavaşça onun teninden kopardım.
Bir gün Savaş Akduman'ın teninden koparıldığım anda, ben de o gül gibi ölüme yaklaşacaktım; bu cinayetin katili Savaş olacaktı.
İçinde olduğum bu şey sırat köprüsünün üzerinde yürümek gibiydi, gün gelecek bu köprünün üzerinde kurulu sorulara cevap veremeyecek ve altını dolduran ateşlere düşerken bulacaktım kendimi; ateşlerde yanacağımı bile bile girişmiştim bu işe.
Cennetlik duygularla, cehennemlik bir günahkâr olduğum gerçeğini yalanlarla, inkârlarla kapatamazdım.
Savaş aniden, "Beni daha ne kadar izleyeceksin?" diye sorunca ödüm koptu. Sesi kalbimi doldurmuştu, sanki kulağımdan değil de kalbimden duyuyordum onu.
Gözlerini sihirli bir dünyaya açılan kapı gibi araladı, gördüğüm koyu gözbebekleri kalp atışlarımı yavaşlattı, nefesimi boğazımın aşağısına iteledi.
Birden nasıl tepki vereceğimi bilmediğimden telaşlanıp ondan uzaklaşmak için hareketlendiğimde, Savaş karnının üzerindeki elini çıplak sırtıma yerleştirip beni doğru yapboz parçasını bulmuş ve kendi yuvasına yerleştirir gibi doğrudan bedenine yerleştirerek yapıştırdı. Burnumun ucu göğsüne sürtününce, ona has erkeksi temiz kokusu burnuma doldu.
"Ne zamandır uyanıksın sen?" diye sordum.
Savaş, çenesinin ucunu başıma bastırıp hiç gevelemeden, "Burunlarımız birbirine değdiği andan beri," diye yanıt verdi, sesi boğuktu. Nefesi saç diplerimin arasına karıştıkça, kalbimin içindeki hisler de aynı oranda karışıyordu. Sıcak parmak uçları kolumun üzerinden bir gezintiye çıkarken yutkundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARALI HAYALLER (+18)
General FictionNüket Kozcu, kendi halinde üvey annesinin yaptıklarından hoşnutsuz bir üniversite öğrencisidir. Bir gece bara gider ve tanımadığı bir adamla beraber olur. Ah, yanlış oldu; adamı çok iyi tanıyordur fakat sarhoşluğundan kim olduğunu anlamamıştır. Yak...