Selam kırmızı çiçekler!Vote ve yorum bölümün gelişini hızlandırır, unutmayın ❤
19. BÖLÜM / ÖPÜCÜK
Korkunun insana yaptırdığını, hiçkimse yaptıramazdı.
Savaş Akduman burdan gideli ne kadar olmuştu?
Bilmiyorum, zaman mefhumum bozulmuş gibiydi.
Hâlâ beni bıraktığı yerde duruyor, ayağıyla ezdiği kurumuş güle üzgünce bakıyordum. Kırmızı gül, bize ait bir anıydı; bu yüzden atmaya kıyamamıştım ve o gecenin bir izi, hatırası olarak saklamaya karar vermiştim. Savaş artık olmayacaktı fakat bana verdiği gül, burda olmaya o geceyi canlı tutmaya, ilk defa eğlenceli ve sıcak geçen anımızı diri tutmaya devam edecekti. Ama Savaş fazla görmüştü bana bunu, gülü ayağının altında paramparça yapmıştı. Muhtemelen, hatta muhtemeli bırak kesin o gülün onun için hiçbir önemi, kıymeti yoktu. Benim için de olmamalıydı, ama... Bu çok saçmaydı, sanki ayağının altında ezilen kalbimdi; unufak olmuştu.
Beni korkutan asıl şey de buydu zaten, Savaş benim için tehlikeli biriydi. Canımı yakacaktı. Ruhumu üzecekti. Kalbimi bu gül gibi yere fırlatıp önemsiz bir şeymiş gibi ezerek geçecekti. Parçalanan bu gül aslında kalbimin başına geleceklerin canlı önizlemesiydi, hissediyordum, biliyordum. Onunla telefonda konuşurken etkilendiğimi inkâr edemezdim, başından beri Savaş Akduman'dan etkileniyordum ve ondan aslında Barış'tan etkilendiğimden daha çok etkilendiğimi fark ettiğim andaysa korkup kaçmıştım. Yoğunlaşarak güçlenen hisleri yönetemeyeceğimi anladığımda hemen kaçmıştım.
Sanırım bu zaten insanların doğasında var; güçlü biriysen yönetemediğini ezerdin, zayıf biriysen yönetemediğinden kaçardın.
Barış'la çıkmamın Savaş'ın gözünden kaçmadığı gibi ondan hoşlanmamla ilgisi bile yoktu ya da telefonu açan o kadınla da herhangi bir ilgisi yoktu. En azından tam olarak.
Çocuk değildim, on dokuz yaşında genç bir kızdım ben. Savaş'ın dediği gibi beni aradığında, aramalarına dönebilirdim evet, işin gerçeğini, kadının gerçek doğasını ondan öğrenebilirdim ama öğrenmek istemedim. Her şey bu yanlış anlamayla başlamıştı öyle de kalsın istedim, çünkü artık kendimi korumaya alma ihtiyacı hissediyordum. Savaş'a olan ciddi zaafım hız kesmeden büyüyordu, hâliyle bu beni gerçek anlamda korkutmaya başlamıştı. Çünkü Savaş açık açık aşk istemediğini, aramızda bir ilişki olacaksa da sınırlarını tutkunun belirleyip bedenlerimiz arasında yaşanacağı gibi yine bedenlerimizle sınırlı kalacağını, kalplerimize taşınamayacağını söylüyordu. Yani ona aşık olma hakkımın olmayacağını, olsam bile asla sorumluluk almayacağını belirtiyordu. Beren abisini birçok kez anlatmıştı, Savaş'ı defalarca kez en yakın arkadaşımdan dinlemiştim. Asla aşık olmadığını, olamayacağını da.
Savaş beni sevmezdi ama ben onu severdim, Savaş'la vakit geçirip de ona âşık olmamak neredeyse imkânsızdı. Güçlü bir kişiliği vardı, bu insanda başta tedirginlik hissi oluştursa da zaman içinde ona alışıp kendinizi bir şekilde yanında rahat etmenizi sağlıyordu. Telefonda ilk defa önyargımı kenara bırakarak, onunla rahat rahat konuşmaya başladığımda onu tanıdıkça her şey karnaşık bir hâl almıştı. Savaş'la rahatça yemek yiyebilir, saçma şeylere bile gülebilir, istediğiniz gibi olabilirdiniz.
O gün, Barış'ın teklifini kâbul ettiğim güne gelecek olursam...
Bana doğru gittikçe yaklaşan Barış'ı gördükçe, içim eziliyordu. Barış'a eskisi gibi hissetmiyordum, Savaş başından beri haklıydı. Ben Barış'tan hiç o anlamda bir hoşlantı duymamıştım. Sanırım yıllar sonra karşıma çıkınca biraz heyecanlanmıştım ve bu heyecanı çok yanlış bir anlama, yani Barış'tan hoşlandığım anlamına yormuş bir de kader olarak nitelendirmiştim bunu, içten içe.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARALI HAYALLER (+18)
General FictionNüket Kozcu, kendi halinde üvey annesinin yaptıklarından hoşnutsuz bir üniversite öğrencisidir. Bir gece bara gider ve tanımadığı bir adamla beraber olur. Ah, yanlış oldu; adamı çok iyi tanıyordur fakat sarhoşluğundan kim olduğunu anlamamıştır. Yak...