Selam!
Savaş Akduman için kadeh
Nüket Kozcu için kırmızı gül
52. BÖLÜM: PANDORA
İçimizdeki çığlıktır beni sana, seni bana çeken
Durma avuçla kalbini bana gel...
Ben her şeye, herkese rağmen yaralarıyla hayata devam etmesi gereken bir yıldızdım. Kendimi yapabildiğim kadar ışığımı kaybetmeden kendime kendimi ekleyerek parlatacaktım.
Şimdi gecenin bu karanlık saatinde karnımda derin bir yarayla beni bu hale getiren adamla karşı karşıya, göz gözeydik; onun gözlerinde alay cirit atıyorken benim gözlerimde korku çağlıyordu. Bir an korkudan ruhumun bedenimden çekilişini hissettim. Korkuyla kapıya baktım, sorun şuydu ki o da benimle aynı anda kapıya baktı. Ne yapacağımı düşündüm, o da benim ne yapacağımı kestirmeye çalışıyor olmalıydı. Panik hissi bacaklarıma bulaştı. Koşamazdım. Yaralıydım. Bu koşullar altında elimde tek bir seçenek vardı.
Pencereme baktım, bıraktığım gibiydi; kapalıydı. Oradan gelmiş olamazdı. Gerginliğimi kontrol etmeye çalışarak yutkundum. "Odama nasıl girebildin sen?"
Elini cebine attığında ne çıkaracağını bilemediğim için korkup gerildim ama o anahtarımı çıkarmıştı, benim anahtarımı çıkarıp yüzünde sinsi bir gülümsemeyle havada salladı. Anahtarlığımın ucundan şıngırdayarak odama yayılan ses kalp atışlarımın arasında dolaştı. "Çok kolay oldu, medeni insanların yaptığı gibi kapıdan girdim," dedi, göğsümün altında biriken gerginliği artırarak. "Bu arada baban koltukta uyuya kalmış, sırtı tutulabilir."
Dişlerimi sıktım çantam bütün eşyalarım onun elindeydi. Babam kartımı iptal ettirdiğini söylemişti ama Sırtlan'ın anahtarımı kullanarak evime girmeye cesaret edeceğini düşünmemiş, aklıma bile getirmemiştim.
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu. Eliyle yaralı karnımı işaret etti, doğru noktaya baktığından neredeyse emin gibiydi. "Sağlık durumundan dolayı kapıya hızla gidemezsin, kurşun yarası öyle hemen geçmez. Biliyorum çünkü senin gibi tatlı kızların ömründe bir kez başına gelen bu şey, benim başıma sık gelmiştir." Dik dik gözlerinin içine baktım. "Ah hayır, o bakışı hiç beğenmedim fıstık. Galiba bağıracaksın. Bunu yapmamanı tavsiye ederim, bu çok kötü bir fikir." İşaret parmağını beni tehdit edercesine kaldırdı. "Çok kötü."
Deli miydi? Elbette yapacaktım. Öylece durup bana zarar vermesini bekleyeceğimi falan mı sanıyordu?
"Baba-" diye bağırdığımda, belki o an sesimin odamın dışına çıkmasından daha hızlı bir şekilde bana koşup avucunu ağzıma kapattı. Karnım gerildi, kolumu yaralı bölgeyi korumak istercesine üzerine kapattım. Yarama dokunup zarar vermesi isteyeceğim en son şeydi. "Sana kötü bir fikir demedim mi ben? Hiçbir işe yaramaz." Diğer elimle elini çekmeye çalıştım. "Sessiz olursan elimi çekeceğim." Gözümün içine baktı. "Anlaştık mı?"
Ondan doğal olarak korkuyordum. Yine de bana zarar vermek isteseydi bunu şimdi yapar, benimle konuşma zahmetine girmezdi diye düşünüyordum. O yüzden korkumu bastırmaya çalışarak başımı evet anlamında yavaşça sallayıp onay verdim. Sakin olmalı ve derdini öğrenmeliydim. Tabii öğrenmek ne işime yarayacak pek bilmesem de. Böylece elini ne yapacağıma, hareketlerime dikkat eden bir yavaşlıkla ağzımdan çekti.
"Güzel, akıllı kız." dedi, iş birliğimden memnun kalarak. "Böyle böyle anlaşacağız seninle, ne demişler insanlar konuşa konuşa..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARALI HAYALLER (+18)
General FictionNüket Kozcu, kendi halinde üvey annesinin yaptıklarından hoşnutsuz bir üniversite öğrencisidir. Bir gece bara gider ve tanımadığı bir adamla beraber olur. Ah, yanlış oldu; adamı çok iyi tanıyordur fakat sarhoşluğundan kim olduğunu anlamamıştır. Yak...