KB 🕷 Bölüm 52

2.4K 369 342
                                    

Selam KB bekleyen canlarımmm...

Öncelikle Aşk-ı Kimya için birkaç şey söylemek istiyorum. Son bölümde kızımızın Alin olduğunu öğrendik malumunuz ancak canlarım, hayalimdeki Alin Tuna'nın kopyası gibi değil. Oyunbaz biraz ama çoğunlukla annesine çektiğini düşündüğüm bir karakter. Burak için ise biraz daha zaman var. AK, KB'den iki üç yıl sonra gerçekleşen bir hikâye. Burak'ın hikayesi ise on yıl sonra başlayacak. Yirmi yaş altı karakter yazmıyorum. Hatta en sevdiğim yaş aralığı 25-35. Karakterler büyüsün, kendi ayakları üstünde dursun seviyorum ben.

Ve son olarak instagram adresime gelmeyen var mı? tylndbk. Bu bölüm, her ihtiyacımda benimle düşüncelerini paylaşan ve fikir veren sosyal medya dostlarıma. İyi ki varsınız...

Yeni bölümü keyifle okuyun...


Bir yanlış anlama...

Zamanın, akıp gitme konusunda hangi kıstasları dikkate aldığı çağlar boyunca belirsizliğini korumuş olsa da genel kanı zamanın mutlu anlara düşman olduğu yönündedir. Mutluluk, tüm tatmin edici doğasına karşın zaman karşısında en zayıf duygu olup; saatlerle değil, saliselerle ölçülür insan hafızasında. Buna karşın kötü duygular zaman üzerinde ciddi bir hakimiyet sahibidir. Üzüntü sonsuzdur mesela, kaygı varlığını daima hissettirir ve acıyı unutmak neredeyse imkansızdır.

Karaca'nın hayatında mutlu anları sınırlı olup; babasıyla geçirdiği güzel günler sanki yıllara değil de tekrarı mümkün olmayan minicik ve anlık bir anıya hapsedilmiş gibi kısaydı ve o anları düşünmek artık yetmiyordu kendisine. Hayatta tek başına kalmak ve buna rağmen uyum sağlamaya çalışmak zordu. Doğan'ı bu nedenle kardeş yerine koymuş olmalıydı Karaca. O da kendisi gibi kimsesiz ve kendisinden çok daha talihsiz bir adamdı. Babası muhteşemdi Karaca'nın ve annesi ne yazık ki Doğan'ınki kadar olmasa da pisliğin tekiydi. Doğumdan sonra dedesinin parasından kesin olarak faydalanamayacağını anladığından onu, babasıyla baş başa bırakıp gitmişti fakat küçük bir çocuk için çekip gitme kavramı çok da anlaşılır olmadığından babası çok üzülmüştü onun anne istediği karşısında.

"Baba benim annem var mı?" diye sorduğu günü çok net hatırlıyordu Karaca. Etrafındaki çocuklara göre farklıydı onu evinin içi. Kurabiye yapan, genç kaldığı için parka gelip onu omzuna atarak eve götüren, okula giderken elini tutan ve kapıda onu bekleyen bir kadın yoktu. Babası yapıyordu bu işleri ama bu da haksızlık gibi geliyordu Karaca'ya. Arkadaşlarının hem annesi hem de babası varken onun sadece babası vardı ve çocuk aklıyla düşündüğü şey de ona bir anne alınması yönündeydi. Çok ağlamıştı babasına bana da anne alalım diye.

Sonra sürekli taşınmak zorunda olmalarını da anlayamıyordu çocuk aklı. Sürekli arkadaşlarını geride bırakmak, taşındıkları yerde yeni arkadaşlıklar edinmek zorunda kalıyordu ve tam onların arasında kabul gördüğünde yeniden taşınmaları gerektiğini söylüyordu babası.

Karaca itiraz etmiyor, ağlayıp olay çıkarmıyordu ama üzülüyordu çok. Babasıyla birlikte evin bahçesine diktiği fidanların büyüdüğünü görmek istiyordu o da. Mesela yıllar sonra o ağacın altında oturmayı ve ağaç yeterince büyüdüğünde bir salıncak kurmayı istiyordu. Fakat, babası peşlerine takılan bir canavardan kaçtıklarını söylediğinden, artık canavarlara inanmasa bile inanmış numarası yapıp onu üzmekten kaçınıyordu.

Canavar hikayelerine ortaokulun sonuna kadar inanmış numarası yapsa da lisede kalbini belki de ilk kez farklı attıran Erol'dan sonra isyan etmişti. Erol, okul çıkışında yanına gelerek onu sinemaya davet ettiğinde dünyalar onun olmuştu. Eve gittiği yol boyunca bir an önce hafta sonunun gelmesini istemiş; eve adım attığı an toplanmış eşyalarla karşılaşmıştı.

KAÇINILMAZ BAĞ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin