Ertesi gün, ondan sonraki gün, hatta neredeyse bir hafta boyunca odamdan çıkmadım. Canım istemiyordu. Hem zaten en başından beri uyumak için yeniden doğduğumu söyleyip duruyordum. Bütün bir haftayı da uyuyarak geçirdim. Victor’u beklerken odada kendimle baş başa olup acı çekeceğime uyuyarak hiç değilse bir süreliğine acı çekmeye ara veriyorum.
Sorun değil, o sağ salim gelsin de gerekirse onu yüz yıl beklerim. Bir haftanın sonunda artık odada kalmaktan sıkılmıştım ve imparatoriçenin “Bebeğin biraz temiz havaya ihtiyacı var. Zekası gelişmeyecek çocuğun, tembel teneke mi olsun istiyorsun? “ diye söylenmesini de bahane ederek bahçeye çıkmaya karar verdim. Üzerimi değiştirdim ve Victor’un vermiş olduğu kitabı da elime alarak dışarıda ışıl ışıl parıldayan gökyüzünün altında ilerleyerek çardağa doğru ilerledim. Buranın çardağı, prens Heinleyinkine oranla daha büyüktü. Gerçi buranın her şeyi oraya oranla daha büyüktü...
Kitap okumaya başlamadan önce canım tatlı çektiği için buraya gelmeden önce hizmetçilerden istediğim tatlının gelmesini bekledim. Lanet olsun! Bu çocuk amma da obur çıktı. Sürekli bir şeyler isteyip duruyor. İç sesimle konuşurken küfür de kullanamıyorum onun yüzünden. Çocuk küfürbaz olmasın diye çok çabalıyorum, umarım bunun kıymetini bilir.
Gözlerimi uzağa dikip elinde tatlıyla hizmetçinin bana doğru gelmesini beklerken neredeyse kök salacakmışım gibi hissediyordum. Sonunda beni fazla bekletmeden gelivermişti. Tatlıyı hızlıca verip çekip gitmişti. İlk önce tuhaf diye düşündüm, sonra omzumu silkerek herhalde işi vardır ve acele ediyordur dedim.
Sabırsızca tatlıdan bir çatal aldığımda bir anda tabak elimden yere düştü. Görüşüm zayıfladı ve yavaşça bilincimi kaybettiğimi anladım. Siktir! Tatlıya ne katmıştı o?
Bir su damlası sesi duydum. Bomboş bir odada yankılanan su damlası sesi. Damla hızla aşağıya yere düşerken kısa süreli bir sessizlik, sonrasında yerdeki su birikintisiyle buluştuğunda ortama yayılan yankılanma sesi. Gözlerimi açtığımda karanlık bir yerdeydim, ayaklarımın altındaysa koca bir su birikintisi vardı. Beyaz renkti su. Öyle şeffaf falan değil, beyaz. Su değildir herhalde diye düşündüm.
Ulan! Neredeyim ben?!
Etrafıma bakındım. En son hatırladığım şey tatlıyı yiyip bayılmamdı. Öteki tarafa mı geçtim yoksa?
“Hayır ya, şimdi olmaz! “
Sesim uzunca bir süre yankılandı. Sonra birden karanlıkta kadın mı, erkek mi olduğunu anlayamadığım birisi belirdi. Dikkatle onu süzdüğümde gördüğüm şey karşısında kısa bir küfür çıktı dudaklarımdan. Ayakları yere basmıyor!
Her ne kadar bir sürü şakası yapılacak bir olaysa da şuan hiç öyle bir havada olmadığım için beynimde beliren sayısız saçmalıkları bir kenara kışkışladım.
“Tanrı mısın? “ diye sordum sanki her gün tanrıyla karşılaşıyormuşum gibi bir sakinlikle.
“Hayır, değilim. “ dedi boş boş yüzüme bakarken. Konuşmasını öyle bir bitirmişti ki devam edeceğini sanıp bir beklenti içine girmiştim.
“Eee? “ diye sordum en sonunda dayanamayarak.
“Öldün.” Dedi bir anda.
Çıldırmamak elde değil! Ne demek öldün?
“Bir tatlıdan ölmüş olamam değil mi? “ benimle dalga geçiyor olmasını umuyorum.
“Tatlında düşük yapmanı sağlayacak ilaç vardı. “ konuşurken aynı anda da avuç için yukarı dönük şekilde elini açtı. Elinin içinden yansıyan ışıkta Heinley’i görüyordum. Bana tatlı getiren hizmetçi kızı duvarla arasına alıp elinde tuttuğu küçük paketi havada sallıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin İçin Yeniden Doğdum ✅
Fantasy"Ben, leydi Ariel Kedrey. Şu andan itibaren mevkimden dolayı bana verilmiş olan bütün haklarımdan ve bütün mal varlığımdan vaz geçiyorum. Kedrey malikanesinden ayrılıyorum ve yeni bir hayata başlama kararı alıyorum. " Kapak tasarımı: @yesilozilknur...