“Ruhumu gözlerine hapsettiğim kadın.
Seni çok özledim. Bu mektubu defalarca yazmaya çalıştım ve bu haliyle gönderdiysem bil ki içlerinden en içime sineni bu oldu. Hep yazdığımı buradaki birkaç arkadaşıma göstererek fikirlerini soruyorum ama hiç beğenmiyorlar. Neymiş efendim, böyle şeyler yazarak bütün ipleri senin eline veriyormuşum. Dük Rodrigo gibi her gün karım tarafından dövülecekmişim falan. Böyledirler işte bunlar, her şeyi abartmayı severler. Bir haftadır mektubunu bekliyorum. Gördüm ki sen yazmadın, dedim bari ben yazayım. Merak ettim seni, nasılsın? Kendine iyi bakıyor musun? Bunu sormak zorunda kaldığıma inanmıyorum ama Heinley seni rahatsız ediyor mu?
Beni soracak olursan, büyük bir hızla güneye doğru ilerliyoruz. Böyle gidersek beni çok beklemek zorunda kalmayacaksın. Birlikte geçirdiğimiz zamanı özlediğini hissediyorum sevgilim, sanki seninle görünmez bir bağla bağlıymışız gibi. Bazen seni görür gibi oluyorum. Sonra başkasıyla karıştırdığımı fark ediyorum. İnanıyor musun seni bir erkekle karıştırıyorum! Ne halde olduğumu gel sen düşün. Bir de o mis kokulu pamuk saçlarını özledim. Burada herkes ter kokuyor, gerçi senin gibi koksalar bile onlara sana davrandığım gibi davranamam da neyse. Bu kısmı dememişim say. Bu arada ne zamandan beri etrafımdaymışsın gibi hissettiğimi söyleyeyim mi?
Lord Maximo’nun anılarını anlattığı günden beri. Bir gün Lord Maximo’nun sevgilisi onu görebilmek için erkek kılığına girerek orduya katılmış. Böylece sürekli onun etrafında dolanıp durmuş ve bazı askerler tarafından da edepsiz pozisyonlarda yakalanmışlar. Tabii ondan sonra bir curcunadır kopmuş! Herkes ‘lord Maximo’nun erkeklere ilgisi var. ‘ ‘erkeklerle dolu bir yerde çalışıyor, onun için cennet gibi bir yer olmalı. ‘ diye dedikodular çıkarmaya başlamış. En sonunda kız dayanamayıp kimliğini açıklamış ve lordu da terk etmiş. Biraz gül diye anlatmıştım, güldün mü sevgilim?
Evet, işte şimdi gitmem gerek. Biliyorsun kocan güçlü bir ordunun komutanı olduğundan dolayı işi başından aşkın. Gurur duy diyeceğim de şimdi üşenirsin sen.
Sevgilerle, yakışıklı kocan. “
Yüzümde hafif bir tebessümle okudum mektubu. Sen bana bu kadar içten yazarsan ben nasıl güleyim? Ağlamamak için zor tutuyorum kendimi. Bu çocuklar olduğundan beri de bayağı sulu göz oldum ha! Hemen yataktan çıkarak elime kağıt kalem alarak yatağın karşısındaki tekli koltuğa geçtim.
“İlk önce, sana geç cevap verdiğim için üzgünüm sevgilim. Ufak bir rahatsızlık atlattığımdan dolayı mektubunu cevapsız bırakmak zorunda kaldım. Ama endişelenme şimdi tamamen iyileştim.
Şimdi bütün sorularına tek tek cevap vermeden önce ben sorayım. Nasılsın, sevgilim? İyi besleniyor musun? Yaralanmamaya, bir mücevher gibi sakladığın vücudunun yaralanmaması için çabalıyor musun? Gelince dikkatlice inceleyeceğim bak şimdiden söylüyorum. Eğer bir yerinde ufak bir çizik dahi olsa dük Rodrigo’nun karısı gibi olmayacağıma söz veremiyorum.
Sadece bir şaka, sana kıyamam ki.
Bir de şey, bir insafsız gibi davranmayı kes. Seni bu kadar özlüyorken bir de senden gelen bir mektubu okuyorken yazdığın komik olaya en fazla sırıtabiliyorum. Gülmeye çalışsam da olmuyor. Heinley’e gelirsek, o beni rahatsız edemez. Onun beni rahatsız edecek kapasitesi yok. Etmeye çalışsa bile dersini veririm. Merak etme, karının ne kadar güçlü olduğunu bilmiyor musun yoksa?
Karşında 100 hayat yaşamış tecrübeli birisi var sonuçta. Bu arada hediyeni kaçırmamam için biraz daha acele edebilir misin?
Sevgilerle, güzel karın. Ama gerçekten güzel. İlk aynada kendimi gördüğümde aşık olmuş gibiydim. Sonra geçti gerçi ama sanırım bu hayatımda en azından Ariel’in duyguları henüz tam anlamıyla beni ele geçirmemişkenki ilk aşkımım. “
Kağıdı tekrar tekrar okuduktan sonra zarfa yerleştirdim. Sonra mektubu ulaştırmak için sabahı bekleyemeyeceğimi düşünüp üzerimi değişerek aşağıya indim. Kapının önündeki muhafızlardan birine mektubu vererek onu prens Victor’a ulaştırmasını istedim. İlk zamanlardaki üşengeçliğimden eser kalmamış olması ilk kez bu kadar şaşırtmıştı beni. Geri odama dönüp Victor’un vermiş olduğu kitabı açıp okumaya başladım. İçimde git gide büyüyüp duran bir sıkıntı vardı ve kitaba odaklanmama izin vermiyordu.
Yatağın içinde dönüp durdum. Kitaba odaklanamama rağmen devam ettirmemde ısrarcıydım çünkü kendi kendime koyduğum bir kural vardı. Daha çok bir totemdi. Eğer kitabı belirlediğim günde bitirirsem Victor sağ salim geri dönebilecekti. Aslında endişelenecek bir şey yoktu, madem ezici bir üstünlük sağlamıştık bu hissettiğim korku gereksizdi. Yine de duygularıma söz geçiremiyordum.
Sonunda gözlerim yanmaya, göz kapaklarım kendiliğinden kapanmaya başladığında uyumamak için çabalamak istiyordum ama uyuyarak hayal etmek hoşuma gittiği için kitabı sonra okumak üzere bir kenara bıraktım ve gözlerimi kapattım. Gözlerimi kapatmış olmama rağmen uyumuyor gibiydim.
Kulaklarım sesleri duyuyordu ama gözlerim bir tutkalla bir birine yapıştırılmış gibiydi. Kapının önünde ayak sesi duyduğumda irkilerek gözlerimi açtım. Birinin gölgesi yansıyordu kapının altından odama doğru. Heinleydi kesin! Sessizce yataktan çıkarak parmağımın ucunda kapıya doğru ilerledim. Şimdi hareketsizce kapının önünde duruyordu. Uyanık olduğumu mu anlamıştı acaba?
Korkarak aynı sessizlikle kapının önünde vardığımda kapının kilidini çevirerek kapıyı kilitlediğimde sanki çok güçlü bir bariyer aktive etmişim gibi rahatladım ve kendimi güvende hissettim. Geri yatağıma doğru ilerlediğimde tekrar kapının altından odaya dolan ışığa baktığımda o gölgenin artık kaybolmuş olduğunu fark ettim. Aniden sessizce nasıl kaybolmuştu? Omzumu silktim ve umursamayarak yatağa geçtim. Üzerimi yorganla örterken herhalde uyanık olduğumu anlayıp kaçtı diye düşündüm.
Ben eskiden batıl inançları olmayan birisiydim. Hatta bu reenkarne olayını yaşamamış olsam tanrının varlığına bile inanmayacak kadar ileri giderdim. Ama şimdi kötü şans getirir diye düşünülen her şeyden kaçıyorum. Sanırım mutlu olma isteğimdi beni bu kadar değiştiren. Gecenin bir yarısı kan ter içinde nefes nefese uyandığımda yine aynı korku düşmüştü içime. Uzun süredir bu korkuyla yaşamama rağmen hâlâ alışamamış olmak cidden çok acı vericiydi. Başıma gelenleri ve gördüğüm kabusu düşününce bacaklarımı kucağıma çekip hüngür hüngür ağlama isteği duydum. Ama saraydayken sessizce ağlamalıydım, çünkü her zaman kapımın önünde dolanan bir pislik var. Kapımın önünde olması ürkünç, ama onun orada olduğu zamanlarda ağladığımı duyması sanırım şimdilik en korkunç olan şeydi. Sadece kapının önünde durarak varlığıyla rahatsız etmesi dışında pek bir şey yapmadığı için bana kendini hatırlatma çabasına giriştiğini varsayıyorum. “Ben her zaman burada olacağım. “ dermiş gibi hep kapının önünde dikilmesi beni daha fazla korkutup sessizce ağlamaya itmesinden başka da bir işe yaramadı. Aniden bir çığlık koptu sarayda.
Kulak kabartıp dikkatle dinlemeye çalıştığımda imparatoriçenin sesine benzeyen bir sesin acı feryadını duydum. İçimi endişe tufanı kapladı. Gözyaşlarımı silerek sessizce yataktan çıktım. Her adım atışımda yer ayaklarımın altından kayıyormuş gibi hissediyordum ve adımlarımı yere sağlam basamıyordum. Nefessiz kalıyor, boğuluyordum sanki. Titreyen elimi kapı koluna uzattım. Bir an elim havada o şekilde durdum. Kapının altından odama sızan ışıkta bir gölge belirmişti. Kapının önünde birisi var, ama şuan içimi öyle bir korku dalgası sardı ki ona olan korkum hissedilmiyordu. Kapı kolunu kavrayarak hızla açtığımda karşımda durak kişi sırıtarak yüzüme bakan Heinleydi. Onu görmezden gelerek yanından geçip imparatoriçenin neden ağladığını öğrenmek için harekete geçtiğimde iki kelimesiyle beni durdurmuştu.
“Victor öldü! “
1029 kelime.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin İçin Yeniden Doğdum ✅
Fantasy"Ben, leydi Ariel Kedrey. Şu andan itibaren mevkimden dolayı bana verilmiş olan bütün haklarımdan ve bütün mal varlığımdan vaz geçiyorum. Kedrey malikanesinden ayrılıyorum ve yeni bir hayata başlama kararı alıyorum. " Kapak tasarımı: @yesilozilknur...