Bomba gibi bir bölümle geldim!
Keyifli okumalar!
Ellerimde tuttuğum defter, peşinde olduğum pek çok gizemin anahtarı olabilirdi. Alkın'ın annesi dövmeli miydi bilmiyordum fakat babamla bir şekilde bağlantısı olduğunu biliyordum. Gözlerim deri kapağın üzerinde gezinirken Yaprak merakla "O ne?" diye sordu.
"Alkın'ın annesinin günlüğü."
"Alkın'ın annesinin mi? Burada ne işi var ki?" diye sordu şaşkınlıkla.
Dudaklarımı bükerek "Bilmiyorum." dedim. "Belki o da dövmelilerden biriydi."
Egehan'la Yekta da yanımıza geldiklerinde Yaprak başını salladı. "Olabilir. Duyduğuma göre onun kayboluşu şüpheliymiş. Nasıl öldüğünü de kimse bilmiyor. İzciler'in eline düşmüş olabilir." dediğinde kalbim üzüntüyle dolmuştu. Eğer Alkın annesini böyle kaybettiyse bu gerçekten çok korkunç ve travmatik bir şey olmalıydı.
Yaprak başını arkaya çevirip Yekta'ya baktığında "Saat kaç? Altı olmadı mı daha?" diye sordu. Yekta kolundaki saate bakarken "Olmuş. Hatta on geçiyor." diye cevap verdiğinde kaşlarım çatıldı. Dövmeci neden geç kalmıştı?
Egehan hafifçe eğilerek "Simay, doğru kişiyi gördüğünden emin misin? O gerçekten Dövmeci miydi?" diye sorduğunda başımı ona çevirdim.
"Ben...bilmiyorum. Onun gibi giyiniyordu ve onun gibi sakalları vardı. Ona seslendiğimde bana baktı ama durmadı. Ben de takip edilme riski olduğu için daha fazla kalmak istemediğini düşündüm. O değilse kim olacak ki?" derken kendimi şizofren gibi hissetmeye başlamıştım. Sanki gerçekte var olmayan birini görmüşüm gibi.
Yaprak sert bir ifadeyle "Onunla hiç konuşmadın yani?" diye sorduğunda başımı yavaşça iki yana salladım.
Korkuyla "Bu ne demek oluyor?" diye sorduğumda Yekta "Tuzak." diye cevap verdi. Ağzım şaşkınlıkla açılırken aniden kulübenin içine gaz dolmaya başladığında korkuyla diz çöktüğüm yerden kalktım.
Yaprak "Kahretsin!" diye bağırırken ciğerlerime dolmaya başlayan gazla öksürdüm. Yekta hızlıca Yaprak'ın ve kendi burnunu kapatırken Egehan da eliyle benim ağzımı ve burnumu kapatmıştı. Elimi tutarak kendi elinin yerine koyduğunda nefessiz bir şekilde onu izlemeye başladım. Önce kapıyı zorladı fakat kapı haberimiz olmadan kilitlenmiş olmalıydı. Açmayı başaramayınca pencereleri zorladı fakat pencerelerde kilit bulunuyordu ve anahtarı arayıp bulana kadar ölürdük.
Defteri hızlıca çantama koyup Egehan'a yardım etmeye başladım. Yekta da Yaprak'ın yanından ayrılmış, buradan kurtulabilmek için kullanabileceğimiz bir şey arıyordu. Gözlerim tezgahın altında köşeye bırakılmış küçük tüpü gördüğünde Egehan'a onu pencereye fırlatmasını işaret ettim. Egehan, Yekta'nın da yardımıyla tüpü kaldırarak pencereye fırlattığında cam yüksek sesle kırıldı. Hızla dışarı atlarken açık havaya kavuştum ve derin bir nefes alarak ciğerlerimi oksijen ve iyot kokusuyla doldurdum.
Tuzağa düşmüştük ve bunun en büyük sorumlusu bendim. Tam bir geri zekalı gibi davranmıştım. Normalde bunu başkası yapsa ona saymadığım hakaret kalmazdı.
Yekta hâlâ öksüren Yaprak'ın sırtına elini koyarken "İyi misin?" diye sordu. Yaprak zorlukla başını salladığında içimdeki suçluluk duygusuyla yanlarına yaklaştım.
"Ben özür dilerim. Aptal gibi davrandım. Neredeyse benim yüzümden ölecektiniz." dediğimde Yaprak bana ters ters bakarken Yekta "Tek suç sende değil. Bizim de gördüklerini sorgulamamız gerekirdi. Hepimiz Dövmeci'yi göreceğimizi düşündüğümüz için heyecanlanıp aptalca davrandık." diye karşılık verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf Dövmecisi
FantasyKaranlık sokakların birinde, kenar köşede kalmış bir dövmeci, yıllardır saklanan bir sırrı korumaya çalışıyordu. Burası normal bir dövmeci gibi görünen ama normallikle uzaktan yakından alakası olmayan bir yerdi. Dükkan göz önünde olmasa da kime sors...