Keyifli okumalar!
Maskeli adamın beni çekiştirmesiyle karanlık binadan uzaklaşmaya başladık. Elindeki silah hâlâ başıma yakın duruyordu. Kaçmaya çalıştığım an acımadan beni vururdu. Umutsuzlukla yürürken hayatımın ne zaman rayından çıkmaya başladığını düşünüyordum. Hiçbir zaman aksiyon isteyen biri olmamıştım. Yaptığım en heyecanlı eylem dedikodu yapmaktı; o da bana veya başkalarına zarar vermediği sürece. Okuldaki hiçbir kavgaya karışmaz, karışanları da izlemezdim. Benim için en önemli şey derslerim ve sınavlarımdı.
Şimdi ise ölüp ölmeyeceğimi düşünüyordum. Biri bana büyük beddua etmiş olmalıydı. Aklımda iki tane isim vardı aslında.
Maskeli adam sessiz bir şekilde ilerlerken neden içerideki gibi gevezelik yapmadığını merak ettim. Övünmeyi ve kendini üstün görmeyi seven birine benziyordu. Şimdi ne kadar zor bir duruma düşeceğimi ballandıra ballandıra anlatması gerekiyordu.
"Ne oldu? Aniden sustun." dedim. Sessizlik beni rahatsız etmeye başlamıştı.
"Konuşacak bir şey mi vardı?" diye cevap verdi.
"Bilmem, beni ele geçirdiğin için bütün yol boyunca bununla övünürsün sanmıştım." dedim.
"Seni ele geçirmek zor bir şey mi sanıyorsun? İsteseydik her birinizi varlığınızı öğrendiğimiz andan itibaren yakalardık."
"Neden yakalamadınız o zaman?"
"Çok yakında öğrenirsin." diye cevap verdi. Tatmin edici bir cevap değildi.
"Beni öldürecek misiniz?" diye sordum.
Başını bana çevirdi. Gözlerimi maskedeki iki kara boşluğa odakladım. "Liderimiz ne derse o olur ama eminim ki seni öldürmeden önce çok eğle-" derken aniden yere yığıldığında şaşkınlıkla yürümeyi kestim. Başımı yavaşça yukarı kaldırdım. Orkun elindeki odun parçasıyla nefes nefese bana bakıyordu. Orkun mu?
"İyi misin Simay?" diye sordu endişeyle.
Ne diyeceğimi bilemiyordum. Ağzımı kapatmayı başararak "Senin burada ne işin var? Nasıl-"
"Açıklayacağım ama önce buradan uzaklaşalım. Uyanması uzun sürmez." dedikten sonra yerde baygın yatan adamın elinden silahı alıp uzağa fırlattı.
Eğilerek adamın maskesini çıkarmaya çalışacağım sırada kolumu tutup çekiştirerek "Vakit yok. Hemen gitmemiz gerek!" dedi ve ilerleyip beni de sürükledi.
Hızla yürürken ona ayak uydurmaya çalışıyordum. "Burada olduğumu nereden bildin?" diye sordum.
Orkun başını kısaca bana çevirip önüne döndü. "Aslında başından beri biliyordum. Pelin'i ziyaret etmek için evinin önüne geldiğim sırada onun taksiden indiğini ve hemen ardından kaçırıldığını gördüm. Elim ayağıma dolaştı tabii ki. Ne yapacağımı bilemeyerek onları takip ettim. Buraya geldiler, sonra da siz geldiniz. Saklanmaya devam ettim. Bir süre sonra da sen bu adamla dışarı çıktın." dedi.
"Polise neden haber vermedin?" diye sordum. Hızlı yürüdüğümüz için nefes almakta zorlanmaya başlamıştım.
"İzciler'e polis hiçbir şey yapamaz." dedi.
"Sen...onları biliyor musun?"
Orkun bana bakıp tebessüm etti. "Bir dövmeli olarak İzciler'i bilmezsem olmaz." diye cevap verdi. Orkun da dövmeliydi. Herkes dövmeli çıkmaya başlamıştı. Yakında annemle babam da dövmeli çıkarsa şaşırmazdım.
"Teşekkür ederim. Kurtardığın için." dedim minnettar bir şekilde.
"Rica ederim. Dövmeliler her zaman bir başka dövmelinin arkasını kollamalıdır." dediğinde "Haklısın." diye karşılık verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf Dövmecisi
FantasyKaranlık sokakların birinde, kenar köşede kalmış bir dövmeci, yıllardır saklanan bir sırrı korumaya çalışıyordu. Burası normal bir dövmeci gibi görünen ama normallikle uzaktan yakından alakası olmayan bir yerdi. Dükkan göz önünde olmasa da kime sors...