Finale hoş geldiniz!
Uzun bir bölüm oldu. Keyifli okumalar!Dövmemi yaptırırken bu kadar acı olaya şahit olacağımı bilseydim yine de yaptırır mıydım? Belki bunu söylediğim için aptal gibi görünecektim fakat sanırım yaptırırdım çünkü bu bir yıl içinde acının yanında aşkı ve gerçek dostluğu da öğrenmiştim. Güvenli kafesimin sınırlarından taşmış, hayatımın sırlarının içine girmiştim.
Şu an ölümün kollarında nefes almaya çalışırken bile dövmeyi yaptırdığım için en ufak bir pişmanlık hissetmiyordum.
Fabulasium'dan gerçek dünyaya düşüşüm, düşündüğümden daha acı dolu olmuştu. Annemle babam beni hazır beklemiş, düşüşü yumuşatmak için bir bez germişlerdi fakat sırtımdaki kurşuna en küçük bir temas bile ruhumu söküyordu.
"Simay, çok iyi olacaksın kızım. Sakın kendini bırakma. Seni hastaneye yetiştireceğiz." Annem ağlayarak zorlukla benimle konuşurken babam hızla beni sedyede yan çevirip yaramla ilgilenmeye başlamıştı. Yüzündeki ifadeyi kontrol etmek için kendini çok zorladığını görebiliyordum.
"Ayça, sakin ol ve bana yardım et. Hadi." dedi babam sertçe.
"Onu hemen buradan çıkarmamız gerekiyor!" diye bağırdı annem.
"Çıkaracağız ama kurşunun içerdeki durumunu kontrol etmemiz gerek. Çok uzun bir süre vücudunda kaldı. Labirentler çok karmaşık, çıkana kadar dayanmasını sağlamamız gerekiyor."
Acıdan hissizleşmeye başlarken Alkın da dönmüştü. Kızarmış gözleri önce boşluğa takıldı, sonra yavaşça bana döndü. Ayakta zor duruyor gibiydi.
Dişlerimi sıkarak "Onları bul Alkın. Beni merak etme." dedim zorlukla.
Ruhsuz bir sesle "Seni bırakamam. Onlar gibi gidersin." diye karşılık verdi.
Gözlerim dolarken "Gitmeyeceğim. Söz veriyorum." dedim.
Alkın beni dinlemeyerek elimi kavrarken "O da öyle demişti." diye mırıldandığında tavanda bir kapı açıldı ve içinden Korkut Çınar, yani Kara Yılan düştü. Sarı saçları dağılmış, yüzünde kara lekeler oluşmuştu. Zorlukla nefes alıyordu.
"Dede!" İdil'in endişeli sesini duyduğumda bakışlarımı anneme çevirdim. Onun gözleri kısa bir an Korkut Çınar'a takılmış, ardından sırtıma dönmüştü.
İdil koşarak dedesinin yanında diz çöktü. Ardından düşmanca bana ve Alkın'a baktı. "Bunu ona siz mi yaptınız?" diye sordu.
Alkın soğuk bir şekilde gülümsedi. "Evet. Beğendin mi?"
İdil hırsla ayağa kalkıp "Seni öldürürüm-" diye başladığında babam "İdil yeter!" diye bağırdı.
İdil yumruklarını sıkarak bir adım attığında dedesine benzeyen gözlerini bana dikti. "Umarım ameliyatta masada kalırsın."
Annem tehditkâr bir tonda "Ne dediğine dikkat et!" derken babam "İdil kes sesini! Kardeşin o senin!" diye uyardı. Açıkçası ne dediği hiçbir şekilde umrumda değildi. Çektiği acı da öyle.
Onlar yüzünden Eris ve Ayhan'ı kaybetmiştik.
Alkın dişlerini sıkarak "Eğer böyle bir şey olursa seni ölmek için yalvartırım. O çeneni kapat!" dedi. Yüzünde çok nadiren gördüğüm korkutucu bir ifade vardı. Ölürsem bunu gerçekten yapacak gibi duruyordu.
İdil öfkeden kızarırken biraz arkasında yukarıda yine bir kapı açıldığında kaşlarımı çattım. Yukarıdan bir beden daha yere sertçe düştü ve hepimizin bakışları ona döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf Dövmecisi
FantasiaKaranlık sokakların birinde, kenar köşede kalmış bir dövmeci, yıllardır saklanan bir sırrı korumaya çalışıyordu. Burası normal bir dövmeci gibi görünen ama normallikle uzaktan yakından alakası olmayan bir yerdi. Dükkan göz önünde olmasa da kime sors...