Bölümün ilerleyen satırlarında Egehan'ın bakış açısından da okuyacağız. Karakterinden dolayı bazı küfürlü cümleler bulunabilir. Onun adına, verdiği rahatsızlıktan dolayı özür dilerim.
Keyifli okumalar!
Puslu Giz Vadisi'nden çıkarken güneşi gördüğüm için sevinmiş, güvenli alanı terk ettiğimiz için ise tedirgin hissetmeye başlamıştım. Bundan sonra, beni koruduğunu söyleyip aslında benim onu koruduğum koruyucum Felix yanımda olmayacaktı. En azından bir hafta kadar.
Yanımda sessizce yürüyen Alkın'a baktım. Düşüncelere dalmış gibi görünüyordu. Eli elimi gevşek bir şekilde tutuyor, bazen aniden sıkılaşıyordu. Bu, onunla gerçek kimliğim içinde yapacağım ilk yolculuktu. O, Karanlık Ruhlar Evi'ne gidene kadar Nova'ydım ve aslında oldukça eğlenceli zamanlardı. Nova olmayı özlüyordum. Böyle bomboş ve hiçbir özelliği olmayan bir prenses olmak çok sıkıcıydı.
Hafif bir rüzgâr yüzümü yalarken beraberinde getirdiği polen burnumu kaşındırdı. Bir süre dirensem de daha fazla içimde tutamadım ve hapşırdım. Ağzımdan çıkan alevlerle olduğum yerde kalırken gözlerim yuvalarından fırlayacak kadar açılmıştı.
Alkın şaşkınlıkla durup bana baktığında çimenlere ve çiçeklere sıçrayan minik alevler hafifçe büyümeye başladı.
"Meira? Sen...Nasıl?" Alkın'ın sorduğu sorunun cevabını ben de merak ediyordum.
"B-bilmiyorum." diye kekeledim. "Alevler!" diye bağırırken parmağımla yanan çiçekleri gösterdim.
Alkın gözlerini zorlukla benden alıp zemine çevirdi ve elini alevlerin üzerine savurdu. Alevler aniden söndüğünde geride kararmış bitki yanıkları kalmıştı.
Alkın'ın bakışları karnıma değerken "Büyümüş." diye mırıldandı dalgınca. Ardından bana yaklaşarak elini hafifçe kaldırdı. "Dokunabilir miyim?"
Kalp atışlarım hızlanırken kısa bir an duraksadım. Çok tuhaf hissediyordum. Her şey karmaşık bir rüya gibiydi. Hâlâ havada olan eline bakarak başımı sallayıp ona izin verdim.
Eli karnıma dokunduğunda içime bir sıcaklık yayıldı. Dikkatle Alkın'ı izlemeye başladım. Önce sertçe yutkundu. Ardından yeşilimsi mavi gözleri yumuşamaya başladı. Dudaklarında küçük bir tebessüm belirirken parmakları karnımı incitmeye çekinir gibi okşadı. "Çok büyüleyici." dedi hayranlıkla. Şu an o da büyüleyici görünüyordu fakat farkında değildi.
Karnımda minicik bir kıpırtı ve sıcaklık hissettiğimde tedirginlik ve merakla oraya baktım. Alkın gülümseyerek "Tepki veriyor." dediğinde elimi korkarak karnıma getirdim. Eli elimin üzerine kapandığında kalp atışlarım daha da hızlandı. Karnımda minik bir şişlik olsa da normalde bu şişliğin üç ya da dört ayda oluşması gerekiyordu. Bu kadar hızlı büyümesi korkutucuydu. Bu gidişle Egehan gelmeden doğurmuş olabilirdim.
Alkın bana biraz daha yaklaşırken diğer elini belime koydu. "Sakin ol, kalbini yoruyorsun." diye fısıldadı.
"Sen de şöyle konuşma o zaman." dedim yanaklarım ısınırken.
"Nasıl konuşmayayım?" diye sordu aynı tonda.
"Beni yatağa çağırır gibi." dedim ters bir şekilde.
Alkın kahkaha attığında bakışlarımı kaçırdım. Neden böyle bir cümle kurduğumu bilmiyordum. Konuyu hemen değiştirmem gerekiyordu.
Boğazımı temizleyip "Sence benim artık güçlerim mi var?" diye sordum. Umarım 'evet' derdi.
Yüzünde gülümseme kalırken "Bilemiyorum. Bebeğin güçlerini dışa yansıtıyor da olabilirsin." diye cevap verdi fakat istediğim cevap bu değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf Dövmecisi
FantasiaKaranlık sokakların birinde, kenar köşede kalmış bir dövmeci, yıllardır saklanan bir sırrı korumaya çalışıyordu. Burası normal bir dövmeci gibi görünen ama normallikle uzaktan yakından alakası olmayan bir yerdi. Dükkan göz önünde olmasa da kime sors...