-39-

262 13 142
                                    

-Geçmiş-

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

-Geçmiş-

Öksürerek Türkiye'yi kucağına aldı Osmanlı. Yorgun ve kırışmış yüzünde bir tebessüm oluştu. "Şimdi sessiz olman gerek şehzadem. Tamam mı?" dedikten sonra koşarak zindanlara inmeye başladı. Yapılan anlaşmadan sonra Osmanlı işgal edilecekti. Şu an tek yapmak istediği yanında kalan son çocuğunu kurtarmaktı. Geçen aylarda Türkmenistan'ı ve Özbekistan'ı, Sovyetler Birliği'ne vermek zorunda kalmıştı. Aslında buna üzülse bile pişman değildi. Şu an Türkiye'yi bile zar zor koruyabilirdi.

"Baba? Nereye gidiyoruz?" diye soran Türkiye'nin ağzını eliyle kapattı Osmanlı. Yukarı katlarda büyük bir gürültü olmuştu. Geldiler, diye düşündü Osmanlı. Bu düşüncesini doğrulayan Britanya'nın kahkaha ve o siyah ayakkabılarının çıkardığı yere değdikçe çıkardığı tak tak sesleriydi. "Hadi ama Osmanlı! Yeni kuklam sensin. Bunu kabul et ve bana itaat etmeye başla. Hem söz veriyorum oğlunu en iyi kahyam yapacağım eğer daha önce diğer ülkelere yaptırdığın gibi sen benim önümde diz çökersen."

"Asla." diye mırıldandı Osmanlı. "Asla bunu yapmam. Ne kendimi ne de oğlumu senin insafına bırakmam. Zamanında İspanyol keşke seni gebertseydi." diye düşünerek çok ses çıkarmamaya dikkat ederek hızlıca taştan yapılma merdivenleri inmeye devam etti. Sonunda zindanlara ulaşmıştı. Yavaşça adımlarını sayarak yürümeye başladı. "Ve 1453.." dedikten sonra durup mahzene baktı. "Geldik şehzadem."

Ayakları sonunda yere basan Türkiye şaşkınlıkla Osmanlı'ya baktı. "Baba neden buradayız?"

"Saklanacağız. Seni kimseye vermem. Seni de kaybetmem." diyerek Türkiye'yi bileğinden tutup mahzene girdi. Mahzendeki taşa meşaleyi çekti ve açılan kapıdan içeri girdi. Şaşkın Türkiye etrafa bakıyordu. Babasıyla bölmeye girdiği anda taş yerine geçmişti geri.

"Ne sorarsan cevaplayacağım Çağrı. Hadi sor sorularını." diyen Osmanlı, sonunda Türkiye'yle sanrıca ulaşmıştı. Su sesleri hep Osmanlı'yı rahatlatmıştı. Şimdi de huzur veriyordu.

Heyecanla sorularını sormaya başladı Türkiye. "Neden dört aydır saraya gelmedin!? Neden birden beni sürükledin peşinden!? Ne zamandır bu gizli yer var!? Ayrıca itilaf devletlerine yenilmiş ve işgale uğruyorken biz neden korkak gibi saklandık!? Selçuklu'dan ne farkın kaldı şu an!?"

"Saklanmıyoruz. Sadece bir günlük burada kalacağız. Ben düzgünce dinlenip yaralarımı saracağım. Sen de bu süre içinde dört aydır düzgün olmayan uykunu alacaksın. Neler yapabileceğimi düşünüp öyle çıkacağız buradan. Dört aydır İtilaf Devletlerinden kaçıyordum. Eğer kaçmasaydım bana o iğrenç anlaşmayı imzalatıp beni kukla seni de köle yapacaktı adi İngiliz. Bu geçit ise lale devrinden beri var. Temelini Sarı Selim zamanında yaptım. Bir kere durakladım Çelebi sayesinde düzeldim. Ama ikinci seferde düzelemeyeceğimi anlamıştım. Güneş hep doğudan doğardı ama gördüğüm bir rüyada Güneş batıdan doğuyordu. Bilirsin Mısır'ın rüya yorumlaması iyidir. Ona sordum. Bana 'Yükseldiğin yerden çok kötü düşeceksin. Bir daha asla toparlanamayacaksın. Toparlanmaya çalıştığında daha da kötü duruma geleceksin. Acı çekerek öleceksin.' dediği için o günden beri işler kötüleşirse kimse bir şey yapamazsa ben yapacağım diye yemin ettim."

Sırlar Dünyası - DüşüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin