"Alındı mı çin vatandaşları?" diye soran Çin'e görevli "Evet, efendim. Çin vatandaşlarının hepsi getirildi. Son çinli ailede iki dakika otuz üç saniye önce sınırdan geçti." diye sevap verdi. "Güzel." diyerek gülümsedi Çin. "Jet hazır mı?"
"On sekiz dakika önce piste indi ve yirmi üç saniye önce hazırlıkları tamamlandı."
"Teşekkürler." diyerek dosyalarını ve sarı çantasını alıp odadan çıktı. İki kat inerek binadan çıkınca kırmızı jete doğru yürüdü. "İstediğim şeyi aldınız mı?"
"Evet, efendim." diye cevap veren adama gülümseyip "Teşekkürler." deyip jete bindi Çin.
---
Sırıtan Doğu Türkistan, eliyle sandalyeyi göstererek "Buyrun Çin hanım." dediğinde Çin de sırıttı. "Öncelikle hediyemi takdim edeyim." deyerek silindir kırmızı sarı renkli kutuyu verdi. Şaşkınlıkla kaşları havalanan Doğu Türkistan, kutuyu alıp "Teşekkürler." dedi. Ardından kutuyu açıp içinden bira şişesini çıkardı.
"Eskiden olduğu gibi içelim mi? Merak etmeyin toplantıdan sonra içmek istiyorum. Kesinlikle sizi sarhoş edip yararıma olacak şeyleri imzalatmak istemiyorum."
"Gerçekten iğrenç birisin."
-Geçmiş-
Gülümseyen Doğu Türkistan, heyecanla Makao'nun telefonundan saate bakıyordu. "Daha yedi saat var ve gece bir şey yemedin." diyen Tibet'e karşı omuz silkti. "Uyanabilirdi. Bunu göze alamazdım. Ayrıca biliyorsun mutfakta kamera var."
"Dayanabilecek misin?" diyen Tİbet'e gülerek "Üç gün daha böyle kalabilirim. Beni merak etme Tibetcik." dedi Doğu Türkistan. Gülümseyerek göz deviren Tibet, "İkimizin arasında doğum olarak çok az fark var. Ama sen nasıl benden büyüksün anlamıyorum." dediğinde Doğu Türkistan güldü. "Çünkü ben kısa sürede olsa iki kere ülke yönettim. Ve yöneten ülke çocuk değil genç olmalı o yüzden ilk gençlik evresine ulaştım sonrada ikide bir Çin'e karşı geldiğim için büyümeye devam ettim ve yetişkin oldum."
"Çin geliyor! Ver telefonumu Uygur." diyen Makao hızlıca telefonu alıp cebine koydu. Odaya giren Çin, gülümseyerek üçüne baktı. "Hayret normalde üçünüz bir arada olmazdınız. Ne oluyor? Gökten taş mı yağacak?"
"Bir arada durmak bile suç mu oldu?" diyerek göz deviren Doğu Türkistan'a bakan Çin, "Hayır suç olmadı. Eğer," derken Doğu Türkistan'ın giydiği beyaz gömleğin yakasını düzeltip son kalan bir düğmeyi ilikledi. "böyle bir ayda olmasaydık. Neyse Bulut benimle gel hadi."
Doğu Türkistan bir şey diyemeden Çin, Doğu Türkistan'ı kolundan çekiştirerek odaya götürdü. "Otur sen." dediğinde Doğu Türkistan nefes alıp verip oturdu hardal rengi koltuğa. Çin, bira şişesini alıp masaya koydu sonra da Doğu Türkistan'ın karşısına oturdu. "Hadi içelim!"
"Ben alkol içmedim hiç!"
"Her şeyin bir ilki vardır." diyerek birayı açtı ve bardaklara doldurdu. "İçmem Çin." diyen Doğu Türkistan'ı saçından tutup kendine çekti Çin. "Niye? Oruçlu olduğun için mi? BENİM ÜLKEMDE BENİM EVİMDE BAŞKA İNANCA SAHİP OLAMAZSIN! ANLAMIYOR MUSUN!?''
"Bırak saçımı!" diye çığlık attı Doğu Türkistan. Çin, bira dolu bardağı alıp zorla içirdi Doğu Türkistan'a. "Her gün birlikte içeceğiz Bulut." diyerek Doğu Türkistan'ın saçındaki beyaz kurt şeklinde olan tokayı çıkardı Çin. "Saçların uzamış yakında benimkisi kadar uzamış olur." dedikten sonra Doğu Türkistan'ın arkasına geçip Doğu Türkistan'ın omzundan biraz aşağısına gelen saçlarını ördü Çin. "Harika oldu." deyip koltuğuna oturdu ve bardağını alıp birasını içti.
-Şimdi-
"Beğenmedin mi Bulut?" diyerek gülümsedi Çin. "Çin hep bir şeyi unutuyorsun biliyor musun?" diye soran Doğu Türkistan'a "Neyi unutuyorum Bulut?" diye sordu Çin. "Sen Çiçek gibi davranmayı bıraktın ben de Bulut gibi davranmayı bıraktım." diyerek gülümsedi Doğu. "Evet hadi şu imzaları at da topraklarım bana geri dönsün."
-"Sakin olun ve sessizce içeri girin. Türkmenistan uyand-"
Hemşire cümlesini tamamlayamadan odadan Türkmenistan'ın "Biri su verecek mi artık!?" diye bağırmasıyla bütün Türkler hemşireyi kenara itip odaya doluşmuştular. "Uyanmışsın!" diyerek Türkmenistan'a sarıldı Doğu Türkistan. "Uyandın! Uyandın!" diye bağırarak sarıldı Türkmenistan'a, Türkiye.
"Akbaba gibi etrafıma toplanmayın! Su istiyorum ben!" diye bağırdı Türkmenistan. Kıkırdayan Yakutistan "Anlaşılan çok iyi. Baksanıza huysuzluğu yerinde." diyerek sürahiden bardağa su doldurup Türkmenistan'a içirdi.
"GÜLÜM!" diye bağırarak içeri giren Rusya'yı görünce içtiği su boğazında kaldı Türkmenistan'ın. "Senin ne işin var burada!?"
Türkiye, bir Rusya'nın elindeki çiçeklere bir Türkmenistan'a baktıktan sonra Rusya'ya dönüp boynunu kıtlattı. Türkiye "O çiçekler kime?" diye sorduğunda Rusya çiçek buketini Türkmenistan'a verip gülümsedi. "Tabii ki savaştaki müttefiğime depremde zarar görmemi engelleyen dostuma."
"Demek dostuna?"
"Evet."
"Gel seninle bu dostluk konusunu dışarıda konuşalım Raşa."
-
"İyi misin?" diye sorarak İspanya'nın yanına oturdu Cebelitarık. Yerinde sıçrayan İspanya, "C-cebelitarık? Ne ara geldin?" diye sordu. "Şimdi." deyip İspanya'nın yüzüne düşen saçları kulağının arkasına sıkıştırdı Cebelitarık. "Hâlâ korkuyor musun?"
"Yer sallandı o kadar! Ölebilirdi herkes!"
"Konfederal delirdi az kalsın bütün dünyayı havaya uçurabilirdi. Ve sen savaşta hiç korkmadın depremden mi korktu-"
Cebelitarık'ın sözü İspanya'nın tokadıyla kesilmişti. "Portekiz gibi korkularımı küçümseme! Sen çok mu iyisin sanki!? İşe yaramaz ülke! Kimse seni umursamıyor bile!"
-
"Bayan Çin emin misiniz?"
"Eminim. Oğlumun yaşamasının tek yolu bu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sırlar Dünyası - Düşüş
Science Fiction"Size otuz yıl vermiştim." "Sadece iki yıl daha istiyoruz! Bu kadar gaddar olma!" diye bağırdı yaşlı adam. Yanındaki karısını arkasına saklayarak öfkeli gözlerle karşısındaki ölümsüz yaratığa baktı. Kıkırdayan yaratık "Olmaz~ Eğer yaşamanıza izin ve...