"Kimi zaman çok zeki olmak, aptal olmaktan beterdir."
-Gogol🩸🩸🩸
30 Mart (16.21)
"Hoşgeldiniz Cihangir bey. Biz sizi saat beşte beklediğimiz için, kusura bakmayın, karşılayamadım sizi."
Faruk bey hemen yanımda çırpınırken ben çakılı kaldığım yerden bir adım dahi kıpırdayamıyordum. Yağız hemen diğer yanımda ve Cihangir denen adamın bakışlarıysa hâlâ tam üzerimdeydi. Tek bir an olsun çekmeden Faruk beyi yanıtladı.
"Karşılamanızı istesem bildirilen saatte gelirdim, değil mi Faruk bey?"
Adamın buz gibi ifadesine karşın, Faruk bey kırılacak bir cam gibi hassas görünüyordu. Ya da belki erimek üzere olan bir plastik gibiydi. Kıvrandıkça kıvranıyordu. "E-evet tabi efendim." diyebildi zorlanarak.
Sinirlerim iyice bozulmuştu. İki dakika önce yaşadığım saçma sapan olaya mı, Faruk beyin kendinden belki de yirmi yaş küçük bir adama sırf iş vereni diye eğilip bükülmesine mi, yoksa ne olacağını bir türlü kestirememe mi odaklansam bilemiyordum.
Öyle bir adam vardı ki karşımda ne diyeceğini bilmeyi bırakmış, tahmin etmeye bile çalışmamıştım. Sırf karşılık verdim diye işten kovabilir, onu tanımadığım için fırça atabilirdi. Peki ben ne karşılık verirdim? Herkese korkmadan ağzına geleni bir çırpıda söyleyen Hazar öyle bir durumda ne yapardı? Dişlerim birbirine sıkı sıkı kenetlenmişken bakışlarını sonunda üzerimden çekmişti.
"Neyse ki hazırlıklısınız Faruk bey." dedi birden.
Faruk bey parlayan gözleriyle başını kaldırıp Cihangir beye odaklandı. Duyduklarının övgü mahiyetinde olduğundan emin olmak isteyen büyümüş gözleri, uzun kirpiklerle süslenmiş kahverengi gözlere heyecanla bakıyordu.
"Şefiniz." deyip kısa bir es verdikten sonra devam etti. "Kumaşı, dokunmadan doğru okuyabiliyor, ki bu bahsettiğim kumaş için zordur."
Büyük bir rahatlamayla tuttuğum nefesimi serbest bıraktığımda, Faruk bey yanıma sokulmuş tam da ondan beklediğim gibi gururlu ayaklarıyla beni takdir etmişti.
"Hazar hanım işinde çok başarılı bir çalışanımızdır Cihangir bey. Hak etmediğini düşünsem inanın bu ceketi taşıyamazdı."
Faruk beyin kolumu, daha doğrusu tek başına sanki büyük bir makamı temsil eden ceketimi sıvazlayarak söylediklerine, kendimi tutamayarak göz devirmiştim. Şef ceketi bir boka benzemiyordu da, iyi para ediyordu. Bu yüzden dua etmeliydi ki sesimi çıkarmayacaktım. Suratsız patronun basit oyunundan da geçmiştik belli ki, sıkıntı yoktu.
Cihangir Baysal, içimden küçük bir test niteliği yapıştırdığım bu oyunu, Yağız ve Faruk Beyin üzerinde gezdirdiği gözleriyle sonlandırmıştı. Yağız'ı da, müdürü de el işaretiyle işlerinin başına gönderirken reyonu incelemeye devam etti. Aynı zamanda da bir şeyler mırıldanıyordu. Bana keskin sözleri ve rahatsız edici derecedeki vücut diliyle git demediğine göre, belli ki bu denetimde ona ben eşlik edecektim.
Az önce yaşanılan olay için formaliteden bile olsa özür beklerse, çok beklerdi. Umarım beni bunun için yanında tutmamıştı ya da aman bizim kıymetli müşterilerimizle de böyle inatlaşma azarlarını çekmeyecekti.
Benim içimden geçen özür kurgularına karşın birden bire "Kumaştan anlıyorsun, peki dikmekten anlıyor musun?" diye sormuştu.
"Nasıl?" diye sorguladım benimle konuşmasını. Hazır cevap Hazar sanki içimde bir yerde benimle saklambaç oynuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Lotus
Teen Fiction"Davette beni öpmek istediğini söylemiştin." Cesaretimi toplayıp söylediğim şey üzerine gözlerimin içine şaşkınlıkla baktı. "Ben o iddiayı kaybettim." diye mırıldandığında adımlarını da durdurmuştu. "Ben de isteğimi değiştirmiştim ama sen yine de ba...