"İçimde, bir yolculukta tanışıp alıştığım, fakat pek çabuk ayrılmaya mecbur olduğum bir insana veda eder gibi bir his vardı."
-Sabahattin Ali🩸🩸🩸
6 Mayıs (10.47)
"Bu çiçekler Hazar'ın fikriydi. Evet, galiba kendimi biraz da olsa affettirdim. Yani tanıştığınıza göre."
Yağız, anne ve babasından sonra Yasemin'le konuşuyordu. Yarım saatten çok olmuştu geleli. Ondan bu kadar uzun ve duygu yüklü konuşmalar beklemiyordum ama beni yanıltmıştı. Söylediklerinden anladığım, her gelişinde her şeyi anlatıyor olmasıydı. Belli ki bana yaptıklarını da anlatmış, onun tabiriyle biraz da olsun affettiğimi söylemeyi ihmal etmemişti.
Topraklarında son kez vedalaşmak için elini gezdirdiğini anladığımda bir adım öne atıp yanına yaklaştım. Yağız'a bakmadan mezar taşlarını inceleyip hemen sonra sözü devraldım.
"Oğlunuzu, abini, tam olarak affettiğim söylenemez. Ki zaten kendisi de affetmemem için beni uyardı. Anladığım kadarıyla olaylara da hakimsiniz. Bence bana hak veriyorsunuz." diye başladığımda Yağız bana gülerek bakıyor, ara ara da karşımızda oturuyorlarmış gibi mezar taşlarını izliyordu.
"Gerçek olmasa bile en zor zamanlarımda yanımda olan bir Yağız vardı ya hani, onu affettim işte ben, ne yapayım? Belki de affetmeye ihtiyacım vardı. Ama kusura bakmayın diğer Yağız'ı affetmeyeceğim."
Yağız'ın bakışları bu kez önüne düştü. Öylesine mahcubiyet taşıyordu ki, omuzlarından ilk günlerde dilemediği özürler bile dökülüyordu.
"Şimdi karşınızda yapayalnız iki çocuk var. Yağız söyledi ya az önce korka korka, annemi kaybettim ben de. Size, merak etmeyin birbirimize sarılırız yalnız değiliz, demeyi çok isterdim ama diyemem." dediğim anda kaşlarını çatarak bana baktı Yağız. Bu zaten bildiği bir gerçek olsa da dile getirmemi beklemiyordu.
"Hem zaten çok da yalnız sayılmaz sizinki." derken gülümsedim. Kimi kastettiğimi iyi biliyorduk.
"Yine de bilmenizi istiyorum. Onu affeden yanım, ölene kadar onun affettiğim yanında olacak. En kötü ihtimalle kalben."
Ve Yağız'ın veda olduğunu bilmediği konuşmamı, gözümde akmak için çırpınan gözyaşlarımı tutarak tamamlayıp, son kez mezar taşlarına gülümsedim. Yağız da benimle beraber gülümseyip ayağa kalkmış, yanıma dikilmişti. Bir kolunu bana sarıp başını başıma yaslayıp sessizce "Teşekkür ederim." dedi. Birbirimize minnet ve merhamet dolu gözlerle bakıp yeniden önünüze döndüğümüzde Yağız ailesiyle vedalaşmıştı.
"Ben yine geleceğim biliyorsunuz. Belki bir gün yine geliriz."
(16.43)
Yağız'la Tekirdağ'dan döneli çok olmamıştı. Mezar ziyaretinden sonra yolda bir yerde durup eskisi gibi zeytinli domatesli tost yemiş sonra da duraklamadan eve dönmüştük. Şoförlüğümü övmese de, ara sıra yaptığım kontrolsüz geçişlerime de ses çıkarmamıştı. Sanırım onunla ailesine gitmiş olmam ondaki kredimi yükseltmişti. Ben de sakin bir kafayla neredeyse hayal ettiğim gibi bir araba kullanmış olmanın keyfini çıkarmıştım.
Gidip gelene kadar Cihangir'den tek bir telefon ya da mesaj gelmemişti. Gayet iyi anlamıştım ki bugün yapılan bu ziyaret Yağız için her şeyden önemliydi. Herkesin de buna göre davranmasını sağlamıştı.
Döndükten sonra bana tekrar teşekkür edip mağazaya gittiğinde ben de Cihangir'le yapacağımız prova öncesi günler sonra ilk kez Berat'la iletişime geçmiştim. Balkonumdaki sandalyelerden birine oturup mesajını bekledim. Birkaç saniye içinde dönüş yapmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Lotus
Teen Fiction"Davette beni öpmek istediğini söylemiştin." Cesaretimi toplayıp söylediğim şey üzerine gözlerimin içine şaşkınlıkla baktı. "Ben o iddiayı kaybettim." diye mırıldandığında adımlarını da durdurmuştu. "Ben de isteğimi değiştirmiştim ama sen yine de ba...