"Aşk, aklın en soylu düşkünlüğüdür."
-John Dryden🩸🩸🩸
Duyduğum cümlenin ağırlığı altında ezilirken, Yağız'ın bugüne kadar söylediği, yaptığı her şeyi hatırlıyor, içimde büyüyen öfkenin yerini merhamete teslim edişine şahit oluyordum.
Onu da yaptıklarını da temize çekmiyordu bu öğrendiğim şey, fakat insan gerçekten kalbine aldığı birine karşı bazen katı kalamıyordu. O bazı anlardan birinin tam ortasındaydım. Sesimi çıkaramıyordum. Cihangir dün konuşulanları duyduğumu anladığından olsa gerek anlatmaktan çekinmemişti.
"Aynı arabadaydılar kaza günü. Yağız da ağır yaralanmıştı. Ama yıllarca kendisini, kardeşini kurtaramamış olmakla suçladı." diyerek anlatmaya başladıkları boğazımı zorluyordu.
Benim tanıdığım Yağız'ın ailesi Tekirdağ'da yaşayan anne ve babasından ibaretti. Üstelik tanıdığım Yağız dünyanın en umursamaz, en başına buyruk ve eğlenmeyi en iyi bilen insanıydı. Gerçek Yağız'ın hikayesi neydi?
"Olay yerinde Yasemin'i kaybettik. Senden bir yaş büyüktü. Özür dileyerek söyleyeyim Yağız'la ilişkileri de tıpkı sizin ki gibiydi." dediğinde gözümden bir damla yaş aktı.
"Beni Yasemin'in yerine mi koydu yani?" diye sordum sesim titrerken. Başını onaylayarak salladığında yüzüme histerik bir gülümseme yayıldı. Gözyaşımı silerken mağazanın saldırıya uğradığı güne gitmiştim.
"Mağaza taranırken beni siktir etmişti. Gerçekten baya kardeşinin yerine koymuş." dediğimde bakışlarını yere indirmiş fakat açıklama yapmaktan kaçmamıştı.
"Benim canımın derdindeydi. Sana ciddi bir şey olmadığını, kaçtığını biliyordu. Yıllardır sığındığı tek kişi benim Hazar. Mazur gör."
Cihangir'e karşı içimde büyüyen hesap sorma isteğini biraz ertelemiş önce merak ettiğim soruları sormayı tercih etmiştim.
"Anne ve babası peki?" diye sorgulayarak yüzüne baktığımda yüzüne bariz bir hüzün çökmüştü.
"Onları erken kaybettik." dediğinde zor yutkunmuştum. Hayat böyleydi. Ölümün zamanı, sırası yoktu. Fakat insan ne kadar ölümün gerçekliğinin farkında olsa da bu gerçeklikten de, bu gerçekliğe alışmaktan da deli gibi kaçıyordu.
Sakince nefesimi kontrol edip boğazımdaki yumruyu hafifletmeye çalıştığımda Cihangir konuşmaya etti.
"Bu kadar büyük kayıplar yaşayan birinden, çok büyük bir şey istedim ben Hazar. Ama başka türlü de toparlayamıyordum onu. Annemi en az benim kadar bulmak istiyordu. Hayatında bir tek biz kalmıştık. Ve tüm bunlardan sonra sen de ona çok iyi gelmiştin."
Söyledikleri hafifletmeye çalıştığım o yumruyu nefesimi kesecek kadar büyüttüğünde, tutmak için çırpındığım gözyaşlarımı serbest bırakmıştım. Hıçkıra hıçkıra ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Çünkü ben Yağız'ı çok seviyordum. En yabancı haliyle bile en çok onu tanıyordum.
"Beni kaybetmekten korktuğu için mi benimle öy-" diye zorlanarak başladığım cümlemin nereye gittiğini anlamış bir şey söylemeden başıyla ve gözleriyle beni onaylamıştı.
Gözyaşlarımı silip nefes düzenimi sağlamaya çalıştığım sırada oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi. İyice dibime sokulmuş fakat bana dönmeden oturmuştu.
"Gideceğinin farkında. Onu asla affetmeyeceğinin de. Bu yüzden senden uzak durmak, kendini sensizliğe alıştırmak için kendince bulduğu tek çözümdü." dedi ve cümlesini tamamladığında bana döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Lotus
Teen Fiction"Davette beni öpmek istediğini söylemiştin." Cesaretimi toplayıp söylediğim şey üzerine gözlerimin içine şaşkınlıkla baktı. "Ben o iddiayı kaybettim." diye mırıldandığında adımlarını da durdurmuştu. "Ben de isteğimi değiştirmiştim ama sen yine de ba...