21.BÖLÜM

714 40 5
                                    

"Çiğ düştü göklerden
ve bir bahar günü doğdun sen."
-Sezai Karakoç

🩸🩸🩸

"Sen az önce beni kıskandın mı?"

Sorduğum soruya karşılık yüzünün aldığı ifade çerçeveletip duvarıma asmak isteyeceğim türdendi. Öyle ki ne kadar kovsam da içimde ısrarla çoğalan kelebekler utanmasalar dile gelecekler ve kirpiklerini ürkekçe saydığın adam sana cesurca yakalandı diyeceklerdi.

"Kıskanmışsın gerçekten." diyerek yüzüne merakla bakmaya devam ettiğimde arabayı hareket ettirmiş yola dönmüştü. Dudağının kenarını yukarı kıvırdığında kirpiklerini tarayan güneş ışığı gözlerinin kahvesini bal köpüğüne çevirmişti. Onu saatlerce izleyebileceğim düşüncesini ertelemem gerekiyordu. Önce kıskançlık mevzusunu açığa kavuşturmalıydık.

Sonunda bir süredir koruduğu sessizliğini bozmuştu. "Seni bile inandırdıysam-" diye başlayıp bunun oyunun bir parçası olduğunu ima etmeye çalıştığında cümlesini tamamlamasına izin vermeden sesli bir kahkaha atmıştım.

"Saçmalama Cihangir." derken hala gülüyordum. Röportajda söyledikleri fazla ve gerçek dışı olabilirdi ama az önce gösterdiği tepki öğrendiğimiz tüm gerçeklerden daha gerçekti, en azından öyle olmalıydı. Bunu tüm kalbimle diliyordum. Tüm kalbim ve istilacı kelebeklerimle.

"Hazar, Cihangir Baysal onların gözünde ilk kez aşık oldu. Aşık olduğu kadının ağzına düşen bir yavşağa devam et kardeşim diyecek hali yoktu. Röportaj boyu sorgular gibi bir tavrı vardı zaten." diye kendini açıkladığında tek kaşım havada yüzüne bakıyordum.

"Frene bas." dedi onun beni kıskanma ihtimalini sesli dile getirmem bir suçmuş gibi. Çenem gerilse de bozuntuya vermemiştim. Neyi inanarak dile getirirsem bir şekilde gerçeğe dönerdi. Bu insana dair her bilimde, yüksek yüzdeli bir olasılıktı.

Onun yola odaklanması gerektiği için gözlerime ara sıra bakabilmesini umursamadan bakışlarımı yüzüne diktim. "İkimiz de gerçeği çok iyi biliyoruz." dediğimde alayla gülümseyip uzun uzun yolu izlemeyi tercih etmişti. Ben de gayet kararlı bir ifadeyle kollarımı bağlayarak ona bakıyordum.

(17.47)

Eve gelip üzerimizi değiştirdikten sonra ikimiz de birkaç saniye aralıkla odamızdan çıkmış aşağıya inmiştik. O benden önce davranıp mutfağa geçtiği sırada kapının sesini duymuştum. Yağız ya da Görkem gelmiş olmalıydı. Başımı uzatıp kontrol ettiğimde Yağız'la göz göze geldim.

Elindeki alışveriş torbalarını söylenerek taşırken beni gördüğü anda sızlanmayı kesip "Nasılsın?" diye sormuştu. Bu soruyu her duyduğumda hazır bekleyen iyiyim cevabını biraz daha bekletiyor uzun uzun düşünüyordum. Nasıldım?

"İyiyimdir herhalde." dediğimde yanıma ulaşmıştı. Yüzüme merakla bakarak "Kötü bir şey olmadı değil mi? Her şey yolunda mı?" diye tek kaşını kaldırıp sorduğunda gülümsemiştim.

"Cihangir'in beni kıskanması sizin için kötü bir şeyse oldu evet. Ben de her şey yolunda." dediğimde Yağız şaşkın bakışının hemen ardından kahkaha atmıştı.

"Hassiktir! Ciddi misin?" diye sorgularken cevap vermeden mutfağa girmiştim. Hemen arkamdan beni izleyip Cihangir'e odaklanmış, elindeki torbaları tezgaha adeta fırlatmıştı.

"Lan piç!" diye Cihangir'e gülerek seslendiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Herkesin saygı duruşuyla karşıladığı, yalnızca hayran dolu bakışların ve övgü dolu sözlerin muhatabı olan Cihangir Baysal'la böyle konuşabilmesi hoşuma gidiyordu. Belki de benim sinirlensem dahi dilimden dökemeyeceğim kelimeleri her koşulda söyleyebilmesini seviyordum, bilmiyorum.

Beyaz LotusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin