18.BÖLÜM

620 60 14
                                    

"Yapabileceğiniz en büyük fedakarlık; bir şey uğruna yaşamak, onun benliğinizi tüketmesine ve sizi hiç tanımadığınız bir hale dönüştürmesine izin vermekti."
-Ana Huang

🩸🩸🩸

19 Nisan (10.20)

"Hazar abla!" diye kulağımın dibinde bağırıp yüzümü buruşturarak uyanmama sebep olan ses Vefa'nın sesiydi. Sanırım onun yerine bir başkası olsaydı ya da Vefa yirmi yaş kadar büyük olsaydı benden sağlam bir yumruk yiyebilirdi.

Kendime gelmeye çalışırken civcivleri andıran cıvıl cıvıl sesi ve görüntüsünü gerginliğimi unutarak gülerek karşılamıştım. Öfkeyle uyanan Hazar'dan eser yoktu şimdi. Hemen yanımda elimle oynayan Vefa'yı birden yakalamış yanıma çekerek gıdıklamaya başlamıştım.

"Gel bakalım sen buraya." diye katıla katıla gülmesine sebep olurken ben de ona eşlik ediyordum. Kahkahalarının arasında "Yapma yolur." diye söylenmesi beni daha da gaza getiriyor ellerimi itmeye çalışan küçük ellerini de minik minik ısırıyordum. Tüm oda hatta belki de tüm ev kahkahalarımızla dolup taştığında kapıdan gelen sese kulak vermiş duraksamıştık.

"Birileri bensiz mi kahvaltı yapıyor?" diyerek ağır ağır yanımıza yaklaşıyordu Cihangir. Bahsettiği birileri ben oluyordum, kahvaltıysa Vefa. Onun bu yorumuna gülmeden edememiş Vefa'nın bana bakan korku dolu gözlerine kahkaha atarak bakmıştım.

"Hazar abla koru beni!" diyerek benim üzerime örtmeyi tercih etmediğim pikenin altına hızlıca kafasını sokmuş, nefes nefese kalmıştı. Cihangir gülerek yanımıza ulaştığında Vefa'nın deve kuşu gibi kafasını saklayıp neredeyse tüm bedenini dışarıda bırakmasını fırsat bilmiş, bacaklarını yemeğe başlamıştı.

Vefa çığlık çığlığa gülerken benden yardım istemiş, kafasını pikeden çıkarıp elleriyle bana uzanmıştı. "Kurtaracağım seni Vefa!" diyerek ona sarıldım ve Cihangir'in ellerinin arasından sıyırmaya çalıştım. Bir süre devam eden boğuşmaca benim Cihangir'in ellerini onun da müsaade etmesiyle ittirmem ve Vefa'yı tamamen kucağıma almamla son bulmuştu.

Hala daha gülerken kafasını boynuma gömmüş kollarını da sımsıkı sarmıştı. "Kurtardın beni Hazar ablam!" dediğinde "Başardık." diyerek kahkaha atmıştım. Cihangir yatağımın kenarına uzanarak bizi izlemeye başladığında yüzümdeki ifade tebessüme dönüşmüş, kendime gelmiştim.

Günlerdir ilk kez bu kadar samimi bir ortamda bir aradaydık. Ne dışarıda rol yapmıştık ne de evde. Şimdi oyunun tam ortasındaydık. Hem de küçücük bir çocuğa karşı.

Vefa'nın nefesi düzene girdiğinde benden sıyrılıp aramıza oturmuş ikimize bakmaya başlamıştı. Cihangir de ben de onu izliyorduk. Alnına düşen saçlarını eliyle geriye attırdıktan sonra "Gezmeye gidelim." dedi. Cihangir ne derdi bilmiyordum ama ben bu fikri duyduğum anda sevmiştim. En son ne zaman sadece keyfim için bir yerlere gidip canımın istediği gibi gezdiğimi hatırlamıyordum. Merakla Cihangir'in cevabını bekledim.

"Gidelim tabi. Hazar ablan da isterse." diyerek bana baktığında ben Vefa'ya dönmüştüm. Gülümseyerek yanağını sıkarken "İsterim tabi." demiştim. Vefa birden yerinden fırlayıp yataktan atlamış bağırarak koşmaya başlamıştı. "Oley oley. Ben sizi bekliyorum aşağıda çabuk gelin."

Onun odadan çıkmasıyla yüzümdeki gülümseme silinmiş, ağır hareketlerle yataktan kalkmıştım. Cihangir de benden hemen sonra yerinden doğrulduğunda "Nasılsın?" diye sormuştu. "İyi." diyerek geçiştirdiğimde bakışlarını bana diktiğini anlamam zor olmamıştı.

"Bu soruyu öylesine sormuyorum Hazar." demiş ayağa kalkıp yanıma yaklaşmıştı. Burnumdan aldığım nefesi aralanan dudaklarımdan serbest bırakırken gözlerine cesurca baktım. "Ama cevabın pek de bir önemi yok senin için değil mi?"

Beyaz LotusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin