"Bir düşmanı affetmek, bir dostu affetmekten daha kolaydır."
-Victor Hugo🩸🩸🩸
4 Nisan (09.23)
Bugün Zuhal hocanın dersi vardı. Geçen hafta ödevimi onaylattığıma göre bu hafta gitmesem sorun olmazdı. Bu yüzden sabahın yedisinde beni okula götürmek için kapıma dayanan ve nasıl uyandığını bir türlü anlamlandıramadığım Yağız'ı kovmuş, yeniden uykuya dalmıştım. Fakat kendi yapıma tezat yine erken sayılacak bir saatte uyanmış, dün bana kimsenin dokunmamasını fırsat bilip kurduğum planını düşünmeye başlamıştım.
Acıktığımı hissettiğimdeyse kendime işkence çektirmekten vazgeçip yerimden doğrulmuş, yüzümü yıkamak ve bir şeyler yemek istediğimi söylemek için odadan çıkmıştım.
Koridorda da salonda da beni karşılayan kimse olmadığında önce ağır adımlarımı üst kata yönelttim. Merdivenleri çıktığım gibi gözüm Cihangir Baysal'ın odasının kapısına kitlenmişti. Burada mıydı yoksa erkenden çıkmış mıydı? Cevap her ne ise denemeye değerdi. Yalancı bahanem dünden hazırdı.
Adımlarım kapının önünde durduğunda içeriden ses gelip gelmediğini kontrol etmek adına birkaç saniye bekledim. Kapıya yaklaşan adım sesleri kulağıma ulaştığında kaçmak için fırsatım olmamış ve hızla açılan kapı, beni Cihangir Baysal'la karşı karşıya bırakmıştı.
Korkuyla hızlanan kalbim dilimi tutmuştu adeta, öylece kalakalmıştım. Cihangir Baysal bana şaşkın bir ifadeyle bakıyor muhtemelen burada ne aradığımı söylememi bekliyordu. Elim her telaşlandığımda ve düşünme ihtiyacı hissettiğimde olduğu gibi alnıma ulaştığında derince yutkunup gözlerine baktım.
"Şampuan." dedim birden uzunca kurmam gereken cümlemin her kelimesini yutarak. Kaşlarını çatarak sorgulayıcı bir tavra büründüğünde toparlandım. "Banyoda kullanabileceğim bir şampuan yok. Çilekli o. Dün mecburiyetten kullandım." Bu açıklamam zeki birinin anlaması için yeterli sayılmalıydı. Fakat karşımdaki adam anlamış bir ifadeden ziyade çapkın bir ifadeye bürünmüştü.
"Sen de yatağımda mı aramak istedin? Hayır çünkü odamda bir banyom yok." diyerek işaret parmağını önce burnuna sürtmüş sonra kollarını göğsünde bağlayarak baştan aşağı beni incelemeye başlamıştı.
Utancın verdiği sinirle yumruk haline getirdiğim ellerimi saniyeler içinde gevşetmiş açıklama yapmaya çalışıp batmaktan korktuğum için bir şey demeden banyoya dönmüştüm. İçeri gireceğim sırada "Bahçelievler'de bir sera var. Dün araştırdım biraz. İş saatine kadar dönmüş oluruz. İhtimal vermiyorum ama-" diye başlamıştı söze.
Bilmecenin çiçek yetiştiren bir serayla ilgisi olmadığına emindim ama onun kadar zeki bir adam bir bağlantı kurduğunu düşündüyse denemeye değerdi. Bizi cevaba götürmese de, belki beni cevaba yaklaştırırdı. O yüzden söyleyeceklerini tamamlamasına fırsat vermeden "Yarım saate hazır olurum." demiş ve banyoya girmiştim.
(10.34)
Ben hazırlandıktan hemen sonra evden çıkmış yolda gördüğümüz bir fırından sadece benim için aldığımız simitle yola koyulmuştuk. Yolda, orada yetiştirilen birkaç çiçeğin mızraksı yaprakları olduğu için bize ipucu getireceğini düşündüğünü anlatmış, denemeye değer gördüğünü söylemişti. Bana kalırsa herhangi bir seradan bizi cevaba götürecek bir şey bulamayacaktık. Fakat Cihangir Baysal annesini ararken o kadar çok yol denemiş, o kadar çok yanılmıştı ki, ufacık bir umuda tutunup yeniden düşme ihtimalini asla sorun etmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Lotus
Teen Fiction"Davette beni öpmek istediğini söylemiştin." Cesaretimi toplayıp söylediğim şey üzerine gözlerimin içine şaşkınlıkla baktı. "Ben o iddiayı kaybettim." diye mırıldandığında adımlarını da durdurmuştu. "Ben de isteğimi değiştirmiştim ama sen yine de ba...