Kafasındaki düşünceleri atarak tuttuğu kapı kolunu aşağı indirdi ve içeriye girip arkasından kapattı Jeongin. Gözleri yatakta uyuyan Seungmin'i bulduğunda yaramaz bir çocuk gibi gülümsedi ve ona doğru ilerleyip yatağın kenarına oturdu.
Çocuğun sıkıca sarıldığı yastığı kollarının arasından çektiğinde Seungmin yüzünü buruşturmuş, mızmızlanmıştı. Jeongin onun bu hallerine kıkırdayıp elini burnuna götürdü ve ucuna dokundu.
"Seungmin-ah~ Hadi kalk artık. Uykucu."
Seungmin, Jeongin'in dediklerini tam algılayamasa da eliyle elini itmişti.
"Jisung, git başımdan."
Jeongin gülerek çocuğun alnına dökülen saçlarını geriye çekti.
"Jisung değilim ben, kalk artık ya!"
Seungmin kalkması gerektiğini biliyordu ama istemiyordu. Omuz silkerek çocuğa arkasını döndü ve uyumaya devam etti.
"Pekâlâ.. Sen istedin bunu."
Jeongin yüzündeki yaramaz sırıtmayla ellerini çocuğun karnına götürdü ve parmaklarını oynatarak onu gıdıklamaya başladı. Seungmin bunu beklemediği için kendini tutamayıp kahkaha atmaya başlamış ve Jeongin'in ellerini tutmaya çalışmıştı.
Jeongin, tatlı çocuğun kahkahalarla debelenişi izlerken keyf alıyordu. Karşısında dağılmış saçları, kızarmış yanaklarıyla ve odayı tatlı kahkahalarıyla dolduran çocuk fazlasıyla sevilesiydi.
Seungmin kesilen nefesiyle yakaladığı elleri sıkıca tuttu ve nefes almaya çalışarak mırıldandı.
"Y-yeter.. Tamam kalkıyorum."
Jeongin, yeterli olduğunu düşünerek ellerini geriye çekti ve ayağa kalktı.
"Hadi gel seni elini yüzünü yıkamaya götürelim. Sonra da Felix ve Jisung'un yanına gideceğiz. Seni bekliyorlar."
Seungmin yatağın ortasında oturur pozisyona gelip Jeongin'in dediklerini başıyla onayladıktan sonra esneyerek yataktan kalktı.
O sırada Felix, mutfaktaki sandalyede oturmuş, sırtını duvara yaslayıp onu izleyen çocuğa kötü bakışlar atan arkadaşına su vermişti. Jisung aldığı suyu içerken bile asla gözlerini Minho'dan ayırmıyor, ona kötü bakışlar atmaya devam ediyordu.
Bu ister istemez Minho'nun yüzünde küçük bir gülümsemeye neden olsa da, kendini oldukça kötü hissediyordu. Sonuçta karşısında kendisini sert bakışlar atarak korkutamaya çalışan masum bir çocuk vardı. Ve Minho o çocuğu fazlasıyla korkutmuştu.
Jisung suyunu içtikten sonra Felix onu kolundan tutup kaldırdı ve diğerlerine döndü.
"Artık gidebiliriz, öyle değil mi?"
O sırada kapının girişinde olan Changbin ve Hyunjin bakışlarını merakla Minho'ya çevirmişti. Minho yaslandığı duvardan sırtını çekip dik bir pozisyona geldi ve kollarını göğsünde birleştirerek bakışlarını Jisung'un üzerinde gezdirdi. Anlamıştı ki ne yaparsa yapsın bu çocuk onu dinlemeyecekti, o yüzden zorlamanın bir manası olmadığını düşünerek karşısında ona merakla bakan ikiliyi başıyla onayladı.
"Elbette. Hyunjin söyle birine, evlerine bıraksınlar onlar-"
"Gerek yok. Kendimiz gideriz."
Felix net bir sesle Minho'nun sözünü kestiğinde Minho kaşlarını çatmıştı. O sırada ellerini birbirine vurarak dikkati kendine çekmeye çalışan Hyunjin'in sesi duyulmuştu.
"Ben bırakacağım sizi, tamam?"
Hyunjin'in itiraz istemeyen sesiyle Felix bıkkın bir nefes bırakmış ve onu başıyla onaylamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serendipity - sᴋᴢ
Fanfiction"Sence de fazla konuşmuyor musun? Bu dilin, ölümüne sebep olabilir." "Bu dilim, genelde beni ölümden kurtarıyor, biliyor musun?"