"O çilekli dondurmayı istiyordum."
Seungmin'in dudaklarını büzerek yakınmasına göz devirdi Felix.
"Yok sana dondurma. Hasta oluyorsun hemen, havalar hala soğuk zaten."
Seungmin buruşturduğu yüzüyle tripli bir şekilde kollarını göğsünde birleştirdi ve bakışlarını yürüdükleri yola çevirdi. Felix onun bu tatlı haline dayanamayıp güldü ve yanına yaklaşıp koluna girdi.
Seungmin ile beraber evin eksiklerini almak için markete gelmişlerdi. Küçük olan çilekli dondurmaları görünce Felix'e yalvarma moduna geçmişti ama Felix hiçbir şekilde ona kanmamış, kabul etmemişti.
"Kızdın mı Minnie?"
Seungmin tribine devam ederek omuzlarını silktiğinde iç çekti Felix ve yanağına minik bir öpücük bıraktı.
"Tamam bir dahakine alacağız."
"Söz ver."
Seungmin hevesli bir şekilde Felix'e bakarak konuştuğunda Felix gülmüş ve başıyla onaylamıştı.
"Söz. Best friend sözü."
Felix poşet olmayan elinin minik serçe parmağını ona doğru uzattığında Seungmin onun parmağının tatlılığına kıkırdamış, kendininkini ona dolamıştı. Bakışlarını ellerinde gezdirip küçük bir kahkaha atmış ve yürümeye devam etmişti.
Felix biraz arkasında kalıp onu izlerken gülümseyerek iç çekti. Seungmin herkese karşı tırnaklarını çıkarabilirdi ama Felix'e karşı asla. Felix onun bu yanını seviyordu. Kendisine karşı her zaman küçük bir çocuk oluyordu.
Küçükken de aynıydı Seungmin, ailesinden sevgi görmeyen, sürekli akademik hayatına önem vermek zorunda olan ve çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir çocuktu. Ailesi onunla fazla ilgilenmez, kafalarını kendi işlerinden sadece Seungmin kötü not getirdiğinde, ya da yapmaması gereken bir şey yaptığında kaldırırlardı. Bu yüzden Seungmin asla derslerini aksatmaz, uyulması gereken düzenin dışına çıkmazdı. Ailesini mahçup etmek, üzmek istemezdi hiçbir zaman.
O yüzden sevmenin, sevilmenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyordu Seungmin. Felix ve Jisung sayesinde öğrenmişti bunları. Jisung sınıflarındaki bu sessiz, mutsuz çocuğu mutlu etmek için her şeyi yapmış, onu bir şekilde aralarına katmıştı. Tabii arkadaşlığın, mutluluğun tadını bir kere alan minik, bir daha onlardan kopamamıştı. Aksine, hayatın okul ya da aileden ibaret olmadığını öğrenmişti.
Gülümseyerek iç çekti ve aklındaki düşünceleri bir kenara bırakıp Seungmin'in peşinden ilerlerledi Felix. Ama arkadaşının önünde duran arabayla kaşlarını çattı. Araba yoldan geçer gibi değil de, direk önlerini keser gibi durmuştu önlerinde. Felix adımlarını hızlandırıp Seungmin'in yanına vardığında arabadan inen Yeonjun'u görüp şaşkınlıkla gözlerini büyüttü. Onun burada ne işi vardı?
Şoför koltuğundan inen Mingi'yi gördüğünde iyice şaşırırken Seungmin'i kolundan tutup geriye çekti. Mingi sırtını arabaya yaslayıp boş bakışlarını onların üzerinde gezdirirken Yeonjun'un yüzünde gergin bir gülümseme vardı.
"Selam, Felix."
"Ne işin var burada? Ne istiyorsun?"
Felix sinirli bir sesle sorarken Yeonjun iç çekip dudağını büzmüştü.
"Beni ilk gördüğünde söyleyeceğin şeylerin bunlar olmasını istemezdim.."
"Uzatma Yeonjun. Son olanlardan sonra her yerde seni arıyorlar. Bulurlarsa senin için pek iyi olmayacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serendipity - sᴋᴢ
Fanfiction"Sence de fazla konuşmuyor musun? Bu dilin, ölümüne sebep olabilir." "Bu dilim, genelde beni ölümden kurtarıyor, biliyor musun?"