"Off Felix neler oldu inanamayacaksın!"
Jisung ayakkabılarını tek eliyle çözerken zorlukla başarmış ve kendini evin içine atmıştı. Hem nefes nefese kaldığı için, hem de biraz önce olanlar yüzünden yanakları kıpkırmızı olmuştu.
Cidden Minho'yu öptüm!
Kapıyı kapatıp başını kaldırdığında kendisine kollarını önünde birleştirmiş, ciddi bir şekilde bakan Felix'i görüp yutkundu. Bu ifadeyi biliyordu.
"Sunshine'ım? Sorun ne?"
"Sorun mu ne? Normalde geç kalacağın zaman arardın, arıyorum o telefonu açmıyorsun. Meraktan deliye döndüm. Ayrıca Seungmin de yok ortalıkta, Jeongin ile takılacağız dedi ona da ulaşamıyorum, saat kaç oldu? Sen yoksun, Seung yok, ne yapacağımı şaşırdım. Sizin hoşunuza mı gidiyor beni merakta bırakma-"
Jisung Felix'in durmayacağını bildiği için kucağındaki sincap pelüşunu kenara bıraktı ve ona doğru ilerleyip kollarını beline sardı. Bu Felix'i sakinleştirirken derin bir nefes alıp o da kollarını Jisung'a sarmış, başını omzuna yaslamıştı.
"Özür dilerim bebeğim. Haber vermem gerekirdi."
Felix iç çekip gülümsedi ve geriye çekilip Jisung'un saçlarını okşadı.
"Önemli değil. Son zamanlarda biraz paranoyaklaştım. Abarttım sanırım."
Jisung da gülümserken aklına gelen şeyle kaşları hafifçe çatıldı.
"Ama Seungmin neden geç kaldı bu kadar? Normalde haber verirdi."
Felix gerginlikle sesli bir nefes bırakıp geriye doğru adımladı ve kendini koltuğa bıraktı. Seungmin aklı başında biriydi ve başına kolay kolay bela almazdı. Ama yanında Jeongin varken biraz tereddüt ediyordu. Jeongin'in sorunlu olduğunu ya da öyle bir şeyi düşünmüyordu tabii, ama onların olduğu yerde ne olacağı belli olmazdı. Bu yüzden ister istemez endişeleniyordu.
Jisung arkadaşının yüzündeki endişeli ifadeyi görünce iç çekti ve kafasını dağıtması gerektiğini anlayarak yanına oturdu. Yüzüne büyük gülümseme yerleştirip heyecanlı bir sesle konuştu.
"Boşver Seungmin'i. Bugün neler oldu neler."
Felix, Jisung'un neşeli ve heyecanlı sesiyle ona dönerken yüzündeki gülümseme onu da gülümsetmiş, merak etmesine neden olmuştu. Jisung bugün olanları Felix'e anlattıkça yüzündeki şaşkın ifade de gittikçe büyüyor, dudakları aralanıyordu.
"Minho hyung bundan sonra seninle birlikte geleceğini söyledi, sana peluş aldı ve sen de onu öptün?"
Jisung yüzündeki büyük gülümsemeyle olanları kısaca özetleyen Felix'i başıyla onaylamıştı. Felix'in kaşları çatılırken Jisung'un hiç tahmin etmeyeceği bir şey yapıp ensesine vurmuştu. Jisung bunu beklemediği için şaşırırken elini ensesine götürüp gözlerini büyüttü.
"Aptal. Biraz ağırdan alsana. Neden adamı öpüyorsun hemen?"
Jisung Felix'in söylediklerine göz devirirken ensesini ovalayıp gülümsemişti.
"Sen ona mı takıldın bebeğim? Biliyorsun, kankan hızlı."
Onun yüzündeki ukala tavırla dediği şey Felix'i de güldürmüştü.
"Şaka bir yana, bu önemli bir şey değildi, değil mi?"
Jisung kaşlarını iki kere yukarı oynatıp başını iki yana sallamıştı.
"Tabii ki hayır Felix. Sadece küçük bir teşekkür öpücüğüydü. Abartılacak bir şey yok."
"Peki, sen öyle diyorsan.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serendipity - sᴋᴢ
Fanfiction"Sence de fazla konuşmuyor musun? Bu dilin, ölümüne sebep olabilir." "Bu dilim, genelde beni ölümden kurtarıyor, biliyor musun?"