21. Bölüm

2.8K 324 108
                                    

Hatice Hanım, oğluyla patronunun ardından kapanan kapıya bakmaya devam eden kızına, "Gonca?" diye seslendi. Duyulmak endişesiyle sesi fısır fısırdı. "Ne dedi Hakan Bey, ha? Ne dedi?"  

Gonca oralı olmayınca Hatice Hanım sinirle sesini yükseltti. 

"Kime diyorum ben?... Gonca!" 

Gonca; önce böğrünü dürten dirseğe, ardından da onun sahibine baktı. 

"Bir şey mi dedin anne?" 

"Evet, dedim de senin aklın bir karış havada! Ne oldu? Yoksa Hakan Bey işi kabul etmen için seni ikna mı etti?"

Gonca şaşkınlıkla, "Yoo, hayır! Neden böyle düşündün ki?" dedi.

Hatice Hanım omzunu silkti. 

"Ne bileyim? Hakan Bey, istediğini alamamış bir adama göre bana pek bir neşeli göründü."

Gonca, annesine nasıl bir karşılık vermesi gerektiğini bilemeyerek başını eğdi. Yemekte, yol boyunca, hatta asansörde birçok şey düşünmüştü ama bir kez olsun bu gece yaşananları annesine nasıl açıklayacağını düşünmemişti ve tabii Mert'e. 

"Aman Allah'ım, Mert!" diye içten içe çığlık attı.

"Gonca?..."

Gonca, sanki başka türlü çıkartamayacakmış gibi pür dikkat gözlerini diktiği ayakkabılarını  çıkarttıktan sonra annesinin bakışlarından olabildiğince sakınmak için yavaşça, çok yavaşça ve abartılmış bir özenle onları dolaba yerleştirdi. Daha fazla oyalanamayacağı anlayınca derin bir nefes alıp  doğruldu ve annesinin soru dolu bakışlarına, "Lavaboya gitmem lazım!" diyerek karşılık verdi.

"Önce soruma cevap ver! Hakan Bey ne dedi?"

"Anne, ellerin hamur içinde! Sen mutfağa geç; ben lavaboya gidip, bir duş alıp hemen geliyorum!"

Hatice Hanım, ona cevap hakkı tanımadan odasına doğru koşturan kızının ardından, "Acele et!" diye bağırdı. Başını sallayarak mutfağa giderken de, "Bir şey var da hadi hayırlısı!" diyerek mırıldanıyordu.  

Gonca, üstündekileri çıkarıp kapının arkasındaki askıya astı. 

Giydiği şeyleri yeniden dolaba koyamamak gibi bir huyu vardı. Temizlerle pisleri bir araya getirmiyordu ve bir kıyafet bir kez bile olsa giyilmişse o, Gonca'ya göre "pis" sınıfına giriyordu. Bu yüzden kapısının arkasına takılı askı, üst üste kıyafetle dolu olurdu ve Hatice Hanım Gonca'nın odasına her girdiğinde kıyafetlerin ağırlığıyla normalden daha fazla güç gerektirerek açılan kapıya bakıp iki çift laf ederdi. Gonca, sırf bu yüzden oradaki yığınağı azaltmak için bazen sadece bir gün giydiği şeyleri bile yıkardı ki işte o zaman Hatice Hanım, sadece laf etmekle kalmaz, sinirden deliye dönerdi. 

"Yazık günah!" derdi. "O kadar su, elektrik, deterjan! Bir de sözüm ona küresel ısınma denilen şeyden bahsedip duruyorsun! İnsan hiç, bir kere giydiği kıyafeti yıkar mı?"

"İyi de yıkamazsam da kızıyorsun!"

"Tabii kızarım! Kapının arkasını doldurmuşsun üst üste, üst üste!... Neymiş o öyle? Kapın neredeyse açılmayacak!"

Bu konuşma, genelde, Gonca'nın, "Abartma anne!" diye homurdanması, Hatice Hanım'ın da, "Aha şimdi abartmayı gösteririm sana!" diyerek elini havada şaplak atacakmış gibi sallamasıyla son bulurdu.

Gonca, banyoya geçip musluğu açtığında annesine ne diyeceğini düşünüyordu. Israrla "iş yemeği" deyip durduğu yemeğin ortasında evlilik teklifi aldığını ona nasıl açıklayacaktı? "Daha da kötüsü" diye düşündü. "İki aydır ısrarla arkasından homurdanıp durduğum adama neredeyse 'Tamam' dediğimi nasıl açıklayacağım?" 

GÜL MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin